Haber, çıkarın metresi
Hürriyet'i yöneten meslektaşlarımız için Sabah'la ilgili herhangi biri aleyhine yayın yaparken nasıl bir mesleki ve insani hissiyat yaşandığını hep merak etmişimdir. Dinç Bilgin'le ilgili dünkü haberin sunuluş biçiminden ve başlığından salya-sümük akan 'başkalarının kötü duruma düşmesinden hoşlanma' keyfiyeti, bir kere daha bu merakı kamçıladı. Önce başlığa bakalım: - Bilgin'in koleksiyonuna 58 trilyonluk haciz. Ama içeride gizlenen bir ayrıntı (!) bakın ne diyor: - Kayıt işlemlerinin ardından Bilgin "Yeddi emin" (haberdeki imla ile) tayin edilerek eserler villada bırakıldı. Bu haber, asıl tartışmak isteğim konu için sadece bir vesile. Üstüne başkaca yorum yapmaya tenezzülüm yok. Asıl mesele mesleğimizin evrensel açmazı: Gazeteciliği yaratan kapitalizm şimdi de onu öldürme yolundadır. Çünkü bugün artık gazeteci her zamankinden daha fazla sınırlanmaya, sansüre, yönlendirilmeye veya bilinçli-bilinçsiz kullanılmaya mahkumdur. Kamu için bilinmesi gerekli ama halka mahrem gerçeklerin oranı artmakta, sahiden şeffaf olanlar ise azalmaktadır. Piyasaların çok iyi bildiği sayısız kepazelik medyanın gündemine her zamankinden daha az ve seyrek gelebilmektedir. Her gazeteci için dokunulmaz kişilikler veya alanlar çoğalmaktadır. Tabii ki meselenin püf noktası 'mutlak basın özgürlüğü' olmayacağıdır. Bir özgürlük 'mutlak' değilse bir yerlerden kayıtlama ve sınırlamalar başladığına göre ortada görülmesi gereken ciddi bir 'dava' var demektir. Yasalar bu sınırlamaları hayatın her alanı ve her anı için geçerli olabilecek şekilde sağlıklı bir çerçeveye kavuşturamayacağına göre daima basın özgürlüğü tartışması var olacaktır. Bu da esasen doğrudan doğruya 'basının güvenilirlik' açısından tartışmalı olması demektir. Çünkü hiçbir iş yoktur ki, orada özgürlük, gazetecilikteki kadar keskin bir vazgeçilmezlikle şart güvenilirliğin şartı olsun.. Gazetecilikte özgürlük ne kadarsa güvenilirlik de o kadardır. Bu da, özgürlüğün bir yerden delinmesi halinde güvenliğin de delinmesi demektir. Delinmiş bir güvenlik güvenlik değildir. Dolayısıyla özgürlüğü tartışmalı bir basın, teorik olarak güvenilirlikten yoksundur. Kapitalizmin yarattığı basın sektörünün bir numaralı belirleyici ve sınırlayıcısı, son derece kaypak bir put olan 'çıkar'dır. O da, hiçbir zaman kalıba sokulabilecek bir ölçüt olamayacağı için basın özgürlüğünün sınırları kaçınılmaz biçimde daima tartışmalı kalmaya mahkumdur. Şimdiye kadar durumun bundan çok farklı olmadığı da belli. Basın özgürlüğü her yer gibi, en ileri demokrasilerde bile her zaman bir şekilde kayıtlar altına alınmış, belirli sınırlamalara tabi olmuştur. Günümüzde ise kapitalizm kendi eseri olan bu mesleği aşırı muhabbet (!) ile boğmak üzeredir. Bir tek adamın çeşitli ülkelerde yüz elli adet gazete ve televizyon sahibi olabildiği bir çağda, insan türünün vaat ettiği sınırsız çeşitlilikte düşünce zenginliğini yaşatabilmek hayal haline gelmektedir. Gazeteciyi kendi vicdanının kahramanı kılan meslek ilkeleri fiilen askıdadır. Çeşitli şeytani gelişmeler mesleğimizi dejenere etmektedir. Bugün artık 'istihbaratçı' ile 'haberci' neredeyse kardeş oldular. Genel anlamıyla pazarlamacı şimdilerde her zamankinden daha yoğun bir biçimde gazeteci sırtından adı konmamış reklam yapabilmektedir. Çoğu halde 'haber, çıkarın metresi' olmuştur. Pahalı yaşantı ve zevk düşkünlüğü ile gelen pek çok kötü alışkanlık gazeteciyi mesleki ilkelerin dışında bağımlılıklara zorlamakta, özgür düşünmesini engellemektedir. Moda akımların güdümlü havariliği ve yükselen değerlerin fikirsiz tetikçiliği bütün bir gezegende gazetecinin saygınlığını sıfırlamak üzeredir. Kapitalizm günümüzde bu mesleği yapanların vicdanlarına baştan haciz koymaya yönelmiş, 'bana sadece kara gazeteci lazım' diye hükmetmiş, 'özgür haberi ve özgür yorumu öldüreceğim' demiş bulunuyor. İnanmayan, vicdanına bir kulak versin; nerede, neyi, ne kadar tartışabildiğine ilişkin bir muhasebe yapsın.. Bir de, Sabah'ta böyle tartışmaların ne ölçüde özgürce ve nasıl yapabildiğine mim koysun..
|