Teröre lanet...
TRT'den Kürtçe yayının başlaması, DEP'li milletvekillerinin cezaevinden tahliye edilmesi, Türkiye'de iç barış ve huzurun sağlanması açısından çok önemli adımlar. Hükümet, ülkede barış ve huzur ortamını sağlamak için gerekli yasal değişiklikleri birer birer uygularken yargı da bu yasaları hızla yaşama geçiriyor. Ancak, ortada birkaç yılın sorunu yok. Ülkede ve bölgede kangren haline gelmiş ciddi sorunlar var. Yine de birkaç yıl öncesine kadar kurşun sesinden geçilmeyen Güneydoğu'da şimdi Kürtçe türkülerin yükselmesi, bu toprakların barışa verdiği değerin en önemli göstergesidir. Şimdi bizlere düşen, bu süreci tehlikeye düşürecek, kazanılmış hakların kısa sürede kaybedilmesine yol açacak adımlardan ciddi olarak kaçınmaktır. Bunun ilk şartı şiddetin ve terörün lanetlenmesidir. Bir fikir mücadelesinde silahın kullanılabilirliğine karşı çıkmayanların demokratik bir tartışmada söz hakkı yoktur, olamaz. Kurşunların konuştuğu yerde, düşünce susar çünkü. Bu açıdan, cezaevinden yeni çıkan DEP eski milletvekili Leyla Zana'nın Diyarbakır konuşması umut vericidir. Türk-Kürt kardeşliğini vurgulayan Zana'nın "halkları küçük çıkar çatışması için birbirine düşürmeme" çağrısı da yerindedir. Zana, şiddeti körüklemeyeceklerini, barışın elçisi olacaklarını da söylemiştir. Bu olumlu bir adımdır ancak yeterli değildir. Güneydoğu'da yeniden kıpırdanmaya başlayan, gencecik askerlerin canını alan terörün her platformda lanetlenmesi gerekir. Ayrıca Güneydoğu'da siyasetin İmralı'ya bağımlılığını kırması gerekir. İspanya, önümüzde çok somut bir örnek olarak duruyor. Terörü lanetlemeden hak mücadelesinde bulunmak, ne yazık ki iyiniyet üzerine yapılan açıklamaların değerini yitirtiyor. Türkiye gerçekten bir beyaz sayfa açacaksa, bunun ön koşulu fikirlerin çarpışmasına izin vermektir. Bu çarpışmaya silah, kan bulaşırsa, demokratik gelişimin önü çok erkenden kesilir. Ülke Avrupa Birliği yolunda ilerler, hükümet bölgede insan hakları yolunda ciddi adımlar atarken terörü, şiddeti gündeme getirenleri açıkyürekle kınamamak yanlıştır. Türkiye'nin artık kanı, gözyaşını geride bırakması, umutlu bir geleceğe yönelmesi zamanı gelmiştir. Terörden, şiddetten umut umanlara cesaret vermek bu sürece ihanet etmek demektir. Uzun yıllarını cezaevinde geçiren DEP'li milletvekilleri sağduyu çağrılarıyla bu katkıyı yapacaklarını göstermeye başlamışlardır. Ancak altını ısrarla çizdiğimiz gibi, bunun için başta DEHAP olmak üzere tüm siyasetçilerin teröre karşı çıkmaları, çözümü şiddette bulanları aralarından çıkarıp atmaları şarttır. Bunu yapmazlarsa, sadece kendilerini ve bölgeyi değil, bu ülkede barış, refah ve gelişme isteyen herkesi büyük sıkıntıya sokarlar.
|