Sevgisizliğin kahramanları
Altıncı sınıf öğrencisi kız çocuğunu dinliyorum.. Sosyal Bilgiler öğretmeninin Galatasaraylı olduğunu ama 'tarikatçı' Hakan Şükür ile Hakan Ünsal'ı sevmediğini anlatırken dikkat kesiliyorum. Kendisi de Galatasaraylı olan çocuk öğretmenine saf saf soruyor: -Tarikatçı ne demek? Benim babam da namaz kılıyor, o da tarikatçı mı? İşte buradan sonra film bir süre 'kafa sesi' ile devam edecek.. Öğretmencik herhalde, aileden zehir kapmış, 'kurulu zemberek' gibi çalışan bir öğrenci ile karşı karşıya olduğunu düşünmeye başlıyor: -Kızım senin annen türbanlı mı? -Evet.. Hımm, öğretmencik tahmininde yanılmamış.. Bu çocuk tekin biri değil.. Kuvvetle muhtemel ki geleceğin rejim düşmanı! Tabii ki, değil bu öğretmenin adını; okulunu bile açıklayacak değilim. Hatta öğrenciyi bile mahrem tutacağım ki işgüzarın birisi oradan yola çıkarak öğretmeni ve okulu tespit edip bir şekilde onun canını sıkacak gelişmeleri tetiklemesin.. Bu olayı yazı konusu edinmemin sebebi, toplum yapımızın temel gerçeklerine karşı genel duyarsızlığı bir başka boyuttan sorgulama arzusudur. Maalesef bu öğretmen zavallı bir örnek ama istisna değil. Aklı sıra Atatürkçülüğün havarisi.. Karşıtları da Mehdi'nin havarisidir herhalde.. Her iki kutupta da, kendini kamu görevlisi olarak değil de ideoloji militanı gibi tanımlayan ve konuşlandıran yüz binlerce zavallı adem oğlu ve kızı var.. Akılları sıra kendi aydınlık (!) ideolojilerine hizmet yolunda her fırsatı değerlendiriyor, körpe dimağları şimdiden etkilemeye çalışıyorlar.. Bu, bozuk tabanca ile oynamaktır. Nelere yol açabileceği ve seken kurşunun kime zarar vereceği hiç belli olmaz. Onlarca çocuğun karşısında ideolojik ahkam kesen, üstelik birilerini de kulaktan dolma bilgilerle aşağılayan kişi her şeyden önce kendi kendisine zarar verecek bir iş yaptığını hesap edemeyecek kadar zavallıdır. Biz ise on binlercesi ile okulları doldurduğumuz bu zavallılara 'yetişkin inşa etme' işini ısmarlayabiliyoruz. Çocuklara ideoloji ile yaklaşmayı; böyle yaparak aynı toplum içindeki değişik kesimlere karşı düşmanlık aşılamayı eğitimcilik zanneden öğretmen müsveddeleri bu sistemin ve iklimin kurbanlarıdır.. İklimin tarifi var: Cumhurbaşkanının, hukuki gerekçe adı altında İmam Hatip okullarını adeta suç örgütü ilan eden ve adeta 'İslam karşıtı' (İslamcılık karşıtı değil, doğrudan İslam karşıtı) militan bir örgütün bildirisini andıran metne imza atabilmesi.. Kürşat Bumin'in seçkin aydın cerrahisi ile hacamat ettiği bu gerekçe, aslında o zavallı öğretmenin farkında olmadan müritliğini yaptığı bir başka tür tarikatçı öğreti.. 28 Şubat sürecinde karşı kutuptan sayısız zavallı öğretmenin -sözde Allah'ın kitabına hizmet adı altında- 'din ideolojisi' pazarlamaya kalkabilmesi ile bunun arasında fark yok. Bir ülke ki, sıradan öğretmenden, en yüksek hukuk makamını işgal edebilmiş insana kadar yüz binlerce kamu görevlisinin pek ço- ğu hala öncelikle militanlık yapmaya adanmış durumda.. Her iki kutup da birbirine yobazca saldırılarda bulunmayı birincil misyon saymaya devam ediyor. Orada fikir tartışması da, bilim de olmaz. İdeolojik saplantılarına tapınan bu aydıncıkların yurdunda evrensel değerler de henüz sadece lafızdan ibarettir. Böyle bir iklimde en kaba ahlaksızlık ve haksızlık neredeyse marifet haline gelebilir. Örneklediğimiz öğretmenin yaptığı gibi, otuzkırk öğrenci önünde birilerine iftira atabilmek 'Atatürkçü meziyet' zannedilebilir. Ortalama dindar vatandaş olarak tanımlanmaları bile tartışma götürür Hakan Şükür ve Hakan Ünsal'a yönelik o itham, mahkeme kararı ile tescillenmiş bir bilgiye dayanmadığı için öğretmen hukuken de, ahlaken de iftiracıdır. Ama zavallıcık, başkaları hakkında arkadan uluorta konuşmanın öğrenciler için ne derece iğrenç bir örnek oluşturacağını dahi idrak etmekten aciz.. Üstelik 'Galatasaraylıyım ama Hakan Şükür ve Hakan Ünsal'ı sevmem' diyerek cümle tarikatçılara gol attığını bile zannediyor olabilir.. Tabii ki bu zavallı öğretmenceğiz sadece bir üründür.. Yeni ortaçağımızın yetiştirdiği milyonlarca üründen biri.. Sınıfta sevgisizliğiyle övünebilen öğretmenler keşke istisna olsalardı..
|