Çuvalın babası NATO
Ulusalcı eğilimleri belirgin kişilerce çıkarıldığı anlaşılan, ama nedense kendine isim olarak Türkçe bir kelime seçmeyen yeni bir gazetenin 'çuval' haberi bayağı şamata yarattı ve renkli bir sınav oluverdi. Yaklaşık bir yıl önce (4 Temmuz 2003'te) Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde yaşanan ve özrü dilenmeyen, hesabı görülemeyen, içerdiği mesleki zaafları sorgulanmayan utanç verici olayı çağrıştırmak üzere 'çuvalın rövanşı' başlığı ile gündeme oturan iddia pek çok kimseye farklı doyumlar yaşattı.. Bu iddianın yayınlanmasından sonra pek çok zatın ve makamın içi bir hoş kabarıyordu: -Aslı astarı yoksa da anlat anlat, heyecanlı oluyor.. Sonrasında gelen Genelkurmay Başkanlığı açıklaması, askerlerde bile 'ah keşke bu işin aslı olsa' türü hayıflanma yaşandığını hissettirecek bir metindi. -19 Mayıs günü saat 18.00 civarında bir ABD askeri ve Irak Sınır Polisi'nden oluşan devriye timi, sınırda görevlendirilen timimizin mevziine yaklaşmış, bölgede bir görüşme yapılmış ve sonrasında tim bölgeden ayrılmıştır. Söz konusu gazete haberinde yer alan çuval geçirme ve Türk topraklarına girme, gerçeği yansıtmayan bir yorumdan ibarettir. Şimdi; ne kadar gerçek, ne kadar yalan olduğu belirlenemeyen bu iddiaya sarılarak bir yıl önceki ağır hakaretin acısına teselli arayan insanlarımızı, bir an bembeyaz Türk gözüyle anlamaya çalışalım: -HımmDemek ki; hala 'ulusal onur' gibi çağdışı duygular taşıyan dolayısıyla küreselleşme denen güncel aydınlanmayı idrak edemeyen Beyaz Saray'ın bütün dünyayı zorla da olsa ak badana ile temizlemek arzu ve kararlılığını kavrayamayan bu 'liberal karşılıklı bağımlılık' çağında köhne bağımsızlık dürtüleri ile düşünce, davranışlarını yönlendirmeye çalışan bir hayli insan var.. Bunlar böyle ilkel duygularla yaşamaya devam ettikleri için hala 'çuval olayı' ile ilgili takıntılarını korumakta, orada kendini bilmez birkaç önemsiz kişinin koca ve yüce ABD halkını ve yönetimini bağlamayacağını görememektedirler.. Hem, kaybedilen bekaretin davası mı olur?! Bölgede zaten pek tekin durmayan bir grup askerimizin başına çuval geçirmişler de ne olmuş?! Ülkenin, bölgenin ve kürenin iyiliği için artık bunu unutmamız lazım.. Biraz abarttığımız bu bakışa karşılık, sahiden 'ulusal onur' kaygısı ile derinlemesine kahır yaşayarak geçen yılki olayı unutmamakta direnen, eline fırsat gelse mutlaka bedelini ödetmeyi hayal eden siyah veya kurşuni Türk'ün yaklaşımını nasıl değerlendirmek gerekir? Hiç şüphem yok ki, bu hakiki 'ulusal onur' cevheri ciddi bir tarih bilgisi ve bilinci ile geliştirilmediği sürece sadece 'aşağılık duygusu' üretir. Ciddi tarih bilgisi ise, 12 Eylül öncesinin sağcısı ve solcusunun düşünce kalıplarını kırmayı gerektirir. Bir kere dün NATO'yu Türkiye için Soğuk Savaş'ın zorunlu kıldığı ve kerhen benimsenmiş bir şemsiye olarak gören sağ 'tevbe-i nasuh' üzere tevbe etmelidir. Yalnız, bu tövbe farzı, dün NATO karşıtı oldukları için bütün geçmişlerinin aklandığını vehmeden solcuları sakın keyiflendirmesin! Nasıl dünkü ortalama sağcı, 'Eh ne yapalım, Rus şerrine karşı NATO ehvendir' diyorsa, ortalama solcu da 'Eh ABD sömürüsüne karşı Varşova yeğdir' diyordu. 'Kendi kendisi olmak' haysiyeti açısından al birini, vur öbürüne! O süreçte bu iki kutuptan biri öbüründen çok daha fazla bağımsız değildir. Lamı cimi yok; bu ülkenin sağ ve sol gençliği ve hatta aydını yarım asır boyunca danışıklı ABD-SOVYET kutuplu Soğuk Savaş emziğini, yalancı memeyle avunan bebekler kadar sorgulamasız emmişlerdir! Tarih bilinci ve bilgisinin bu vadiyle ilgili anahtar gerçeğini benimsemedikçe bırakınız kafamızın içindeki çuvalı, dışındakini dahi çıkaramayız. Bu gerçek, NATO ile Varşova Paktı'nın kardeşliğidir. NATO Moskova'nın, Varşova Paktı da Washington'un sömürücü ve yayılmacı emelleri doğrultusunda 'silahlanmayı tahrik edici düşman cephe' ihtiyacını karşılamıştır. Kuzey Atlantik Paktı Moskova'ya, Varşova Paktı da Washington'a tamamen aynı şarkıyı söyletmiştir: -İyi ki doğdun Türkiye'nin siyasi ve askeri sorumluları, yarım asır önce başımıza geçirilmiş NATO çuvalını cesaretle kökten sorgulamaya başlayıncaya kadar 'yeniden devlet olmak' üzere 'Bismillah' demiş sayılmayız. O güne kadar ancak bu tür 'sanal' rövanşlarla teselli arar, böylece aslında bağımlılığı hazmetme sürecini geliştiririz!!
|