Kaldırımlarda
Eğer şanslı gününüz ise gittiğiniz kafede bir skandala tanık olabilirsiniz
New York'ta en sevdiğim lokantalardan biri Greenwich Village'deki Bar Pitti. Altıncı caddenin sakin bölgelerinden birine denk gelen lokantanın özelliği, Kuzey İtalya ve Floransa yemekleri. Basit makarnalar, sebze, şarküteri mamülleri. Lokantanın hoşuma giden diğer tarafı da müşterilerin her yaş grubundan oluşu. Oysa Bar Pitti, iştahlıların mekanı. Herkes kırmızı şarap ve makarnaları götürüyor. Bazı yemekler ağır. Ama tam yanındaki Da Silvano öyle değil. Silvano ancak birileri tarafından yemeğe götürüldüğünüz gidilecek yer. Fiyatlar Bar Pitti'nin iki katı. Kolalı örtüler ve beyaz önlüklü garsonlar, ister istemez lokantanın Michelin reytingi ve yaş ortalamasını yükseltiyor. Nedense sinema ve medya dünyası tarafından sevilen bir yer. Burada Susan Sarandon'dan Vogue dergisinin ünlü editörü Anna Wintour ya da Miramax'ın sahibi Harvey Weinstein'a kadar New York'un tüm "şampanya entelleri" ne rastlayabilirsiniz. Tabii şanslıysanız, geçenlerde da Silvano'yu tabloid'lerin baş köşesine oturtan skandal benzeri bir sahneye de rastlarsınız. Efendim olay şöyle cereyan ediyor. İngiliz Kraliyet ailesinin posası çıkmış kanadının hırslı üyelerinden Kent Prensesi Michael, İngiltere'de artık yapamayacağını anladıktan sonra, şan-şöhret, saygınlık ve para bulmak amacıyla New York yollarına düşer. Ömrü boyunca pek az iş yapmış, buna karşın aile servetinin de sonuna gelmiş prensesin amacı, ABD'de zayıflama ürünleri satarak köşeyi dönen Sarah Ferguson gibi bir "marka" haline gelmek, Ohio'daki tombul ev hanımları tarafından kapış kapış alınan bir ürün yaratabilmekmiş. Buraya kadar her şey normal. Tam bizim prenses ve beraberindeki ünlü yayınevi sahibi, chardonnay'lerini ısmarlayıp sakin bir yemeğe oturmuşlar ki, yan masadakilerin neşeli kahkahakarı ve yüksek sesli sohbet prensesin sinirini bozmaya başlamış. Bakmış sert bakışlarla komşularını susturamıyor, bir süre sonra yan sessiz olmalarını söylemiş. Yan masadakiler medya patronu ve işadamları. Hepsi siyah. Yine olmayınca lokantanın patronuna giderek başka masaya gitmeyi talep etmiş prenses. Tabii bu arada hırlaşma da başlamış. Asabi prenses, şarap bardağını alıp kendisi için hazırlanan yeni masaya giderken haykırıvermiş "Burada ne işiniz var. Defolun sömürgelere geri dönün!" Sömürgelere dönün! Kim kimi nerden kovuyor allah aşkına! ABD gibi kölelik geçmişi olan bir ülkede ağır tarihi ve ırkçı ithamlarla dolu, affedilemeyecek bir laf. O sömürgeler, zencilerin köleliği üzerine kuruldu. Neyse ki New Yorklular bu tarz "dil sürçmelerine" fazlasıyla hassas. Prenses anında lokantadan atılmış. Ertesi gün olay bütün tabloid'lere yansıyınca sosyeteden de afaroz edildi. Haberi okumak hoşuma gitti. İşte ABD ve sınıf zincirlerini hala atamamış olan İngiltere'nin farkı. Amerikalılar en azından daha eşit bir toplum yaratmak için kendi tarihleriyle yüzleşmeye çalışıyor. İngilizlerse henüz zincirlerini kırmaktan çoook uzak.
|