Kır Saçlı Yabancı
Bir restoranda tanıştığım yabancı Ortadoğu muhabiri çıktı
Neredeyse bir haftadır şu sıkıcı Washington'dayım. Ara sıra neler olup bittiğini kolaçan etmek ya da iş randevuları nedeniyle New York'u bırakıp bu Ankaravari başkentte kalıyorum. Ama bir türlü buradaki hayat temposuna tam kaptıramadım.
Neyse ki New York'ta gittiğim spor kulübünün burada da bir şubesi var. Geçen akşam spordan sonra kaldığım yere yürürken midemin kazındığını farkettim. Köşede sık sık gittiğim bir Tayland lokantası vardı. İçeri dalıverdim. Lokantalara yalnız gittiğinizde en iyi şey, barda kurulmaktır. Ben sinema ve lokantaya yanlız gitmeye hiç gocunmam. Zaten hayatta yeterince dostum var. Bunu tanımadığım bir lokantanın garsonlarına kanıtlamak zorunda değilim. Daha da iyisi, biraz uzakta oturan yaşlı bir bey dışında bar bölümü boştu. Votka tonikleri birbiri ardına götüren bar komşum biraz sonra bana dönüp 'Nerelisiniz?' dedi.
KIBRIS SOHBETİ Aslında bar sohbetine girmek istemediğimden önce aksi cevaplar verdim. İnsan bazen konuşmak istemiyor. Sonra nedense Kıbrıs konusunda konuşmaya başladık. Karşımdaki bey son gelişmeleri yakından takip ediyor, adanın geçmişini tüm detaylarıyla biliyordu. "Ya hükümette çalışıyor ya da gazeteci" dedim kendime. Birinci olasılık zayıftı. Zira hem emeklilik yaşını geçmişti hem de hükümette Kıbrıs konusunda çalışanların çoğunu zaten tanıyorduk. Biraz sonra kendisi gibi ağaran saçlarını sarıya boyamış bir arkadaşı daha geldi lokantaya. Sohbet iyice koyulaştı.
Zamanla Dennis Mullin'in bir zamanlar ünlü sayılabilecek bir Ortadoğu muhabiri olduğu, gazetecilik döneminin en parlak yıllarını Lübnan'daki iç savaşta geçirdiğini, daha sonra döndüğünde Washington'a ayak uyduramadığını, Arap dünyasını çok sevdiğini, bir zamanlar yakışıklı olduğunu, tanınmış bir televizyon spikerinin karısıyla aşk yaşadığını, Reagan döneminde bir süre Beyaz Saray muhabirliği yapıp daha sonra İsrail'i çok eleştirdiği için çalıştığı yerden atıldığını, şimdilerde bir websitesine yazıp akşamları içmek dışında pek bir şey yapmadığını öğrendim. Bazen hayat uzun bir cümleye sığabiliyor; ne kadar renkli ve başarılı geçse de. Dennis'in o yalnız ve alkolik hali içimi burkmuştu.
Yine zamanında Ortadoğu muhabiri olarak Lübnan'da kalmış arkadaşım Charlie Glass'ı tanıyıp tanımadığımı sordum. 'Aaaaa o keratayı sen nerden tanıyorsun!' diye heyecanlandı. Charlie'yle iç savaşın ortasında Falanjistler'in yaşadığı Hıristiyan bölgesinde İran'dan gelen Hizbullahçılar'dan koca bir kutu havyar satın alıp otelde mideye indirişlerini anlattı. Ünlü muhabir Robert Fisk'in ne kadar sevimsiz olduğunu anlatınca da çok güldük. Gazeteci olarak hep Lübnan iç savaşını görmüş olmak isterdim. Dennis'e birçok sorum vardı. O da eski günleri anmaktan mutlu oldu. Kaybolan bir dünya. Hem de kendisinin James Bond rolünde olduğu bir film. Zamanında hızlı gazetecilik yapıp sonra kayan çok insan var. Hele de Ortadoğu muhabirleri arasında. Ayrılırken içime hüzün kapladı. İki adamı votka limon ve anılarla bıraktım.
|