|
|
Kebabı Feyzo kadar güzel yaparım
İyi bir televizyon izleyicisiyseniz, onu çok iyi tanırsınız. Bir dönemin "Saldıray Abi"si Settar Tanrıöğen, şimdi "Alacakaranlık" dizisindeki "Feyzo" rolüyle konuşuluyor. Denizlili olan ve halen orada bir pide salonu işleten oyuncu, her yemeği çok iyi yaptığını söylüyor. Canlandırdığı karakter gibi ehlikeyf bir adam olduğunu belirten Tanrıöğen, televizyon izlemekten hiç hoşlanmıyor.
*** Çok iyi kol böreği açarım
İlk olarak "Saldıray Abi" rolüyle tanınan tiyatrocu Settar Tanrıöğen, Alacakaranlık dizisindeki "Feyzo" karakteriyle izleyicinin ilgisini çekiyor. Sanatçı gerçek hayatında da usta bir aşçı
Aslında ne kebapçı, ne de Urfalı. Ama rolünde o kadar başarılı ki, herkes öyle olduğunu sanıyor. Gerçi mesleğe hiç de uzak sayılmaz çünkü memleketi Denizli'de pide salonu var. Hatta vakti zamanında, pazarda köfte bile satmış. Tıpkı canlandırdığı Feyzo gibi sakin, hoşgörülü, keyfine ve rahatına düşkün bir adam Settar Tanrıöğen. Öyle ki, karşısına oturduğunuzda tüm ağırlığınıza üzerinizden alıyor. İçinin ne kadar sakin olduğuna gelince... Kendisiyle ne kadar barışık, onun için kesin bir şey söylemek zor. Ama hayatla barışık kalmak için elinden geleni yaptığı aşikar.
* Gerçekten Urfalı mısınız? Hayır, Denizli'li. 22 yaşıma kadar oradan hiç çıkmadan yaşadım. Sonra Ankara'ya geldim.
* Oyunculuk nasıl başladı? Denizli'de başladı, Halk Eğitim'de. Zevkli geldi bana oyunculuk, yapmaya karar verdim. Sonra büyük bir şehire geleyim dedim, yani dükkana yakın olma hesabı. Ankara çıktı, Hacettepe'de Arkeoloji ve Sanat Tarihi okudum.
* BKM Oyuncuları arasına nasıl girdiniz peki? Sizi herkes Bir Demet Tiyatro'daki "Saldıray" tiplemesiyle tanımıştı. 88'de okul bittikten sonra İstanbul'a geldim. Nokta Tiyatrosu'nda çalışmaya başladım. Yılmaz o sıralar Ferhan Şensoy'la çalışıyordu. Kanka vaziyeti değil ama uzaktan arkadaştık. Sonra "Saldıray"ı yazınca, ortağı Necati "Bunu Settar oynar" demiş. Yılmaz da "Tabii ya" diyerek, beni buldu.
* Sanki kendinizi oynuyormuş gibi çok sahicisiniz. Bu bir ustalık elbette ama hep birbirine benzer karakterleri oynamak aynı zamanda tehlikeli değil mi? Pek görülmedi herhalde ama ben bir travestiyi de oynadım. Eşkıya filminde efemine bir adamı, otelci kız Naci'yi canlandırdım. Aslında oyunculuk hayattan ayrı bir şey değil. Burada bir hayatım var ve oyunculuk diye de bir işim var. Hayata nasıl bakıyorsam, oyunculuğa da öyle bakarım ben. Gözlemden öte, hayatta nerede durduğunuzla alakalı bu.
* Siz hayatın neresinde duruyorsunuz peki? Ben buradayım ama "buradan kıpırdamam" diye bir şey yok. Bir yerlerden geçiyorsunuz ve o yeri buluyorsunuz. Değişebilir ama yargılamadan. İnsan bir şekilde davranıyor ama o davranış o insanın kendisine ait değil. Yani tetiği çeken o değil aslında, hayat çektiriyor. Neden-sonuç ilişkisini kavramayla başlıyorsunuz önce. Onu kavradıktan sonra artık pek bir şeye şaşırmaz, sinirlenmez, kolay kolay üzülmez, hatta her şeye hoşgörüyle bakar oluyorsunuz. Yaşama karşı insanı savunur oluyorsunuz. İnsanın kötüsü olmaz felsefesi. Örneğin, Feyzo'yu savunamazsan oynayamazsın, Saldıray'ı savunamazsan oynayamazsın.
MİNİBÜSLE KÖFTE SATTIM * "Alacakaranlık" dizisindeki Feyzo, çok rahat ve keyfine düşkün bir adam. Siz de öyle misiniz? Biraz ehlikeyfim diyebilirim ama yeri geldiğinde 48 saat uyumadan da çalışabilirim. Demin sözünü ettiğim bir boşvermişçilik değil, aslında tam da bir duyarlılıktan söz ediyorum. Ama yapılacak çok fazla bir şey yok. Çünkü adamın bir tanesine 100 milyon versen neyi kurtarırsın ki, kendini rahatlatmaktan, vicdanını serinletmekten öte...
* Peki o Urfa şivesini nasıl kaptınız, ayrıca çalışıp, Urfalı birileriyle mi yaşadınız bir süre? Benim o alanda record çok açık, taklit yeteneğim var doğuştan. Ben cepten oynuyorum. Renkli ve ilginç geldiği için hemen kaydediyorum, ama her şeyi. Urfa diyalekti vardı zaten, sokakta kayıt alacağım yerler çok nasılsa.
* Söyler misiniz, dizide giydiğiniz o gömlekleri nereden buluyorsunuz? Bunu merak edenler çok. Urfa'dan alınıyor o gömlekler. Urfa'da çok giyiyorlar o tip renkli, desenli gömlekleri.
* Uğur Yücel'le dizide sıkı iki arkadaşı canlandırıyorsunuz, set dışında da dostluğunuz var mı? O kadar çok işe güce dalmış durumdayız ki. Bir kere Uğur'un başını kaşıyacak vakti yok, ben haftanın altı günü çalışıyorum. Ama fırsatını bulursak bir araya gelmekten keyif alıyoruz.
* Yemek yapar mısınız evde de arkadaşlarınıza? Yaparım, güzel yaptığımı da söylerler. Ben yaptığımı beğenirim de, başkaları da beğenir.
* Urfalı değilmişsiniz gerçi ama kebap falan da var mı menünüzde? Kebap da yaparım. Ben her şeyi yaparım. Bir profesyonel gibi kol böreği falan açarım. Öyle bir merakım var. Merak ve emek birleşince oluyor. Benim ilk profesyonel mesleğim pidecilik zaten. Denizli'de pide salonu vardı babamın, sonra bana bıraktı. Köftecilik de yaptım bir süre. Önce minibüsle pazarda satıyordum, sonra dükkan açtım. Ama en son oyunculukta karar kıldım.
* Oldukça mütevazı bir hayat yaşıyorsunuz, sahip olmayı istediğiniz maddi anlamda pek bir şey yok sanırım bu hayatta? Asla, ben sahip olmaya karşıyım. Hayat zaten devam ediyor. Allaha şükür yetenek var, emek var, fazlası olsa ne yapacaksınız? Fazlası olanlar benden fazla yiyemiyor ki!
* Siz ne izlersiniz, takip ettiğiniz dizi var mı? Kıvır zıvır, o kadar çok program var ki... Bazen bakıyorum kim ne yapıyor diye, tahammül edemiyorum. Televizyon başında geçirdiğim zamanı tavana bakarak geçirsem daha karlıyım. Kadıköy'deki börekçide oturmak beni daha çok çoğaltıyor. Hiçbir şey yapmasam, denize bakıp bir kahve içmek beni çoğaltıyor. En azından mutsuz olmuyorum.
İlknur Kızıltoprak
|