|
Sezer'in Erdoğan'la uyuşmadığı biliniyor
|
|
İktidarda istemediği bir başbakan gören ilk cumhurbaşkanı Sezer değil. Evren de ilk görüşmelerinde kendisini öpen Özal'ın başbakanlığını hiç beklemiyordu
İleride bugünün siyasi tarihi yazıldığı zaman, herhalde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki pek sıcak olmayan ilişkilerin yansımaları da derinine incelenecektir. Cumhurbaşkanları, bizdeki sistemde, halkın seçtiği iktidarları nedense pek kolay kabullenemezler. Ecevit'in Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı seçilen Sezer için de bu böyle oldu. Gerçi, Ecevit'in Başbakanlığı sırasında da Çankaya ile Hükümet'in arası çok iyi değildi. 18 Şubat 2001'deki MGK toplantısı sırasında, Sezer'in anayasa fırlatması ve Ecevit'in yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın "Nankör kedi" diye tepki göstermesi sonra basına da yansıdı. Bu toplantı ertesinde Ecevit'in "Bu bir devlet krizidir" şeklindeki açıklaması ile patlayan ekonomik kriz ise Türkiye'de yüzbinlerce insanın işsiz kalmasına, bankaların batmasına, topyekün yoksullaşmaya sebep oldu. Ama yine de Ahmet Necdet Sezer ile Bülent Ecevit, "rejim" açısından aynı titreşim katsayısına sahip, "Ankaralı"lardı. Cumhurbaşkanı Sezer'in Hükümet'le siyasal uyuşmazlığının asıl başlangıç tarihi 3 Kasım 2002'de AK Parti'nin iktidar olduğu gündür. AK Parti sözcüleri istedikleri kadar değiştiklerini söylesinler... Başörtüsünden, dış politikanın çeşitli konularına kadar uzanan hemen her alanda, Sezer'in CHP'ye daha yakın olduğu, danışmanlarının CHP kökenlilerden oluştuğu bilinmekte. Ama bu ilk değil. İktidarda hiç istemediği ve hatta ummadığı bir partiyi ve bir başbakanı gören ve bunu kabullenmek zorunda kalan ilk cumhurbaşkanı da değil Ahmet Necdet Sezer. 1983 yılında, 12 Eylül askeri müdahalesi ertesindeki ilk genel seçime gidilirken de dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, iktidarda Turgut Sunalp'ın MDP'sini göreceğini ümit etmekteydi. Hatta seçim yasağının başlamasına bir gün kala, televizyonlara çıkıp, ANAP'a ve Özal'a tepki koymuş ve adeta "onlara oy vermenizi istemiyorum" demek istercesine, Özal'ın 1980'den beri yapılan her olumlu işi kendisine mal ettiği suçlamasını seslendirmişti. 1983'ün 6 Kasım günü seçimlerde tek başına iktidara ANAP gelince, Cumhurbaşkanı Evren'in ne yapacağı merakla beklenmeye başladı.
ÖPÜŞMELİ BULUŞMA Adet olan, Cumhurbaşkanı'nın, seçimi kazanan partinin liderini Çankaya'ya davet edip, hükümeti kurmakla onu görevlendirmesiydi. Ama Çankaya'dan bu konuda hiçbir ses gelmiyordu. Ben o sırada Milliyet'in başyazarıydım. Çankaya'da, Evren'in Basın Danışma Ali Baransel'i aradım. Özal'ın Çankaya'ya çağırılmasının düşünülüp, düşünülmediğini sordum. Pazartesi akşamüstü Baransel beni aradı. Evren Paşa, ertesi sabah, yani salı günü Özal'ı Çankaya'ya davet edeceğini söyledi. Artık buna "müjde" mi demek gerekir, bilmiyorum. Ama Özal'ı arayıp, ertesi gün Çankaya'ya davet edileceği haberini ilk ben verdim. Sonra olanlara, basın ve televizyonlar aracılığıyla, kamuoyuna yansıdı. Saat 10'da, bir kameraman ordusu ile dolu odada, Turgut Özal, elini sıktığı Evren'i, sarılıp yanaklarından öptü. Özal bu davranışına gerekçe olarak, "Türkiye'nin eski ve yeni bütün kavgalarını geride bırakmayı amaçlıyordum, O kucaklaşma ile bizde hiçbir yara kalmadığını anlatmak istemiştim" demişti bana Anılar'ını anlatırken. Kenan Evren ise Anılar'ında, o günü şöyle anlatır. - Saat 10'da Turgut Özal geldi. Benim küçük odam, basın mensupları ve televizyonlarla dolmuştu. Özal kapıdan girince bana doğru beşuş bir çehreyle geldi, elimi uzattım. Niyetim elini sıkarak tebrik etmekti. Fakat Özal sevincinden ve benimle 22 ay çalışmanın verdiği yakınlıktan, öpüşmek için tavır alınca, ben de mecburen yanaklarından öperek kutladım. Aslında bu hareket, doğru bir hareket tarzı değildi. Sanki ben de bu sonuçtan çok memnun olmuşum da, canı gönülden öperek kutlamışım manası çıkıyordu. Ancak Özal bana öpmem için yanaşınca itmem gerekirdi ki bu da doğru olmazdı.
KABİNE PAZARLIĞI Neticede Özal'a başbakanlık görevi verilmişti bu öpüşme ertesinde. Devletin çarkı dönmeye başlamıştı. Sonra hükümete ve diğer görevlere dönük pazarlıklar başladı. Örneğin Evren, 12 Eylül'ün Başbakanı Bülent Ulusu'nun, TBMM Başkanı olmasını istedi. Özal ise "Ulusu ANAP'lı değil, olamaz" dedi. Evren'in Dışişleri Bakanı adayı, emekli Büyükelçi Vahit Halefoğlu'ydu. Özal ise Prof. İhsan Doğramacı'yı Dışişleri Bakanı yapmak istiyordu. Sonuçta, Vahit Halefoğlu Dışişleri Bakanı oldu. Daha önce askeri yönetimin veto ettiği Hüsnü Doğan'ın bakan olmasını Evren kabul etti. Ama diğer vetolu isim Adan Kahveci'nin bakanlığını istemedi. Aynı şekilde Mehmet Keçeciler'in bakan olmasını da kabul etmedi Evren. Evren'in Cumhurbaşkanı ve Özal'ın Başbakan olduğu 1983-89 arasındaki altı yılı, bir gazeteci olarak çok yakından izledim.
EVREN CİDDİ BİR KİŞİYDİ Evren'in de prensipleri ve Özal'la görüş birliğinde olmadığı konular vardı. Ama Evren, hamurunda "Devlet Adamı" nitelikleri bulunan bir eski askerdi. Özal yönetimindeki reformlarda, hiç engel çıkartmadı. Genelkurmay Başkanlığına dönük ve Necdet Öztorun'un emekli olması ile sonuçlanan operasyonda, Özal'la birlikte hareket etti. İstanbul'da Bedrettin Dalan'ın Belediye Başkanlığı döneminde başlatılan atılımda, Dalan'a, en az Özal kadar destek oldu. Öfkelerini ve hatta küskünlüklerini, kamuoyuna ve devlet çarkına yansıtmadı. Örneğin Fatih Köprüsü'nün temel atma töreninde, Evren vardı. Ama bu Köprü'nün açılışı, Evren'in bir yurtdışı gezisine rast getirildi ve açılışı Özal yaptı. Evren buna çok kırıldı ve Cumhurbaşkanlığı bitene kadar, Fatih Köprüsü'nü hiç kullanmadı. Özal'ın başbakanları ile ilişkilerine gelince... Hatırlıyorum. 1991 yazında, Cumhurbaşkanı Özal'ın anılarını teybe almak için, Okluk'taydım. Özal müthiş sinirliydi. Sordum "Ne oldu? Neden sinirlisiniz?" diye. Sabah Başbakan Mesut Yılmaz'la, Maliye Bakanı Ekrem Pakdemirli gelmişler. - Bunlar beni yok sayıyor. Hiçbir konuda söylediklerime değer vermiyorlar, diye öfke içinde anlatmıştı. Birinci Körfez Savaşı sırasında Başbakan olan Yıldırım Akbulut'un da, olayı TBMM'ye yansıtma biçiminden mutlu olmadığı anları yaşamıştı. Ama Mesut Yılmaz'ın artık "Özal'ın ANAP'ı"nın Başbakanı olmadığını, kesinlikle düşünüyor ve bunu seslendiriyordu. Demirel 1991 seçimleri ertesinde Başbakan olunca, Çankaya-Hükümet ilişkileri iyice gerildi.
BİR KOMPLO Demirel'in çok yakını olan bir eski Bakan, o dönemin olaylarını bana anlattı. Örneğin o gün, Özal'ın mimarlığını yaptığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Zirvesi, İstanbul'da toplanacaktır.Rusya'nın, Yunanistan'ın ve tüm komşu ülkelerin liderleri, Çırağan'dadırlar. Sabah kahvaltıda, olayı bana anlatan bakan, Başbakan Demirel'e şöyle diyor: - Ağbey... Şu Özal'ı delirtecek bir şey yapalım. Senin bu Karadeniz Zirvesi'nde imza yetkin yok diyelim. Bakalım ne yapacak? Ve kahvaltı sofrasındaki bu komployu, gerçekleştiriyorlar. Özal da buna kızıp, Zirve'ye katılmıyor ve uçağa atlayıp, Göcek'e gidiyor. Bütün bunları yaşadık. Şimdi "Ahmet Necdet Sezer acaba Kıbrıs konusunda, kendi hükümetine mi, yoksa Rauf Denktaş'a mı yakın" diye durumu sorgularken, geçmişi de hatırlayalım. "Türkiye'de tepedeki çekişmeler ne zaman bitecek ve yelkenleri yarına açacağız sorusu", hiç dudaklarından düşmedi ki.
|