Tavır!
Yürek çeperlerinizin en zayıf olduğu anda veya gönlünüzün en kırılgan olduğu zamanda dinlerseniz bir şarkıyı başka türlü yaşarsınız anlattıklarını... Sözleri ve melodisi kadar söyleyen de önemlidir elbette... Bir süredir genç bir şarkıcının ses telleriyle değil "kalb"iyle söylediği şarkıları dinlerken de böyle oldu: Kendi kalbimin derinlerinde yaşadım anlattıklarını... Adını bile bilmiyordum önceleri... Öğrendiğimde ise çoktan sevmiştim "iç"inin hüzünlü aydınlığını... Sonra bir televizyon ekranında, bir "öğleden sonra" programında o hüzünlü sesi "ölçülü bir öfke"yle gürlerken gördüm. Biraz da şaşırarak!... Ülkenin en ünlü "şovmen"iyle bir başka televizyon programında tatsız bir olay yaşamışlardı. Konumuz o "şovmen" ve o "program"da yaşananlar değil elbette... Konumuz "hüzünlü şarkıcı"nın gürleyerek söyledikleri: Stüdyodakilerin ve telefonla bağlananların "arayı bulma" çabalarına... Ve daha da önemlisi "ekran şöhretleri"ne karşı ayrım yapmadan dillendirilen "Sizi de seviyoruz, onu da seviyoruz!" söylemine karşı, "alışılmadık" bir tepkinin dile getirilmesi: "Herkese aynı şeyi söylemekten vazgeçin artık.. Birilerini de sevmeyin artık; beni sevmeyin mesela ya da onu sevmeyin, ama kimi sevip kimi sevmediğinize bir karar verin!.. Artık biraz tavırlı olun! Ne olur bir şeylere karşı da tavır koyun bu ülkede! Tavır!.." "Hüzünlü şarkıcı"yı boşuna sevmediğimi anladım işte... Kimselerin dillendiremediği bir şeydi bu işte... Hem İsa'ya hem Musa'ya yaranmaya çalışırken, hem İsa'dan hem Musa'dan olmanın yaşanmış dersleri ortada dururken; kimse söyleyemiyordu "kalbiyle" durduğu yeri... Bu ülkede, yıllardır "Ne candan ne canan"dan olmamak için ara yollarda ömürler heder edilip gitmişti. Sevdik diye bir insanı, yanlışlarına boyun eğmek de bir başka yanıydı işin.. Bir başka yanı da şu meşhur "ama"larımızdı... Savaşa karşıyız ama... Laiklikten yanayız ama... Ve... Teröre karşıyız ama... Oysa İspanya tokat gibi vurmuştu tavrını; "ikircikli"lerin yüzüne... Her görüşten ve her inançtan milyonlarca kişi bir anda ayağa kalkmış, gerekçesi ne olursa olsun "teröre karşı" ortak "lanet"ini haykırmıştı. Zerrece "prim" vermemişti terörün mazeretlerine... Tartışmamıştı bir an bile... Öte yandan "savaş"a karşı duruşunu "terörün gerekçeleri"yle zerrece ilintilendirmemiş; savaşa karşı çıktığı için askerlerini "çekme" kararını da derhal uygulamaya koymuştu. Teröre karşı ve savaşa karşı tavrını birbirinden ayırarak ortaya koymuştu. Tavırlı olmuştu... Türkiye'nin yanı başında savaş patlamıştı... Türkiye'nin orta yerinde bombalar patlamıştı ve "Savaşa karşı!" ve "Teröre karşı!" olduklarını söyleyenler; duruşlarını "savaş"ı ve "terör"ü düzenleyenlerin kimliklerine ve onlara "sempati"lerine göre şekillendirmeye çalışmışlardı. Sonuçta... Türkiye, ne savaşa; ne teröre karşı tavır koyamamıştı "doğru-dürüst!"
***
Cumartesi günü Türkler'den bir "tavır" bekleniyor... Gelen haberler diyor ki; ilk kez, bu coğrafyanın bir kısım "Türkler"i; "Barış istiyoruz ama..." Ya da..."Denktaş'ı seviyoruz ama...""Çözüm istiyoruz ama..." "Annan planına karşı değiliz ama..." "Onu da seviyoruz, bunu da seviyoruz ama.." Demeden bir "tavır" koyacaklar... "Hüzünlü şarkıcı"nın şarkılarına uyacaklar!
|