Bizim köyün valisi
Seçim dolayısıyla ülkeye çöken renk ve ses kirliliği artık sadece aydınları rahatsız eden arabesk bir cümbüş değil.. Bu artık, geniş kitlelerin de içini karartan ve keyfini kaçıran sefil bir zamane adeti! İnsanlar kendi tuttukları parti adına asılmış bayrakları ve açılmış hoparlörleri bile hoş karşılamıyorlar. Daha da ilginci şu ki, bizzat bu kirliliği üreten siyasilerin de çoğunun midesi bulanıyor. Böyle iken neden vazgeçmedikleri sorusuna verdikleri cevap üç aşağı-beş yukarı aynı: -Ne yapalım, biz yapmaz isek ötekilerin arasında sönük kaldığımıza veya pes ettiğimize hükmedilecek; mecburen sokakları kirletme modasına katılıyoruz.. Hemen bütün siyasiler böyle düşünüyorlar. Üstelik bunca masrafın sandığa yansıttığı herhangi bir verim olmadığına da inanıyorlar.. Bu renk ve ses kirliliği hiçbir şey getirmediği halde, siyasetçiyi ve seçmeni bir sürü masrafa sokuyor. En beteri de, demokrasi yarışı ile maddi yozlaşmanın neredeyse paralel yürür görünüm almasıdır. Çünkü demokrasiyi pahalılaştıran ve neredeyse sadece haram para ile yapılır hale getiren bu tür fuzuli harcama kalemleridir. Kısacası; kimseye yararı yok, herkese zararı var. Öyleyse herkesin benimsediği bu çirkinlik neden önlenemiyor? Kendine güvenen iddialı bir parti yönetimi ortaya çıkıp çağrıda bulunsa ötekiler katılacak. Ama bu olgunluk ve özgüven -en kibirli teşkilatlara sahip olanlar da dahil- henüz hiçbir partinin mutfağında görünmüyor. Fakat öyle umuyorum ki genel tiksinti bu adeti bitirecek, önümüzdeki seçimde benzeri kirlilikler tekrarlanmayacak. Esasen bu tür kirlilikler kolay tasfiye edilecek arabesk alışkanlıklardır. Bizim AB sevdası gütmemize rağmen bu işi uzatmamız, renk ve ses kirliliğini yaymamız, kendimizi cicili bicili eski Afgan otobüs ve kamyonlarını andıran seçim araç ve meydanlarına mahkum hissetmemiz millet olarak kökten zevksizliğimizin değil, bir kültür afetine uğramışlığın sonucudur. Bu yüzden asıl kirlilik zihniyette. Seçim kazanmak için ortaya dökülen tezler ürkütücü bir fikir çöplüğü oluşturuyor. Adaylar ve onlar adına konuşanlar, zekaları zehirleyecek anlamsızlıkta veya komiklikte savunma veya önerilerle beynimizi bulandırıyorlar. En beteri, halk iradesine saygı ile yetersizliği yüceltmenin eşanlamlı hale gelişi! Demokrasiyi tersinden anlamak ve tersinden kullanmak budur. Böylece ülkemizde had bilmek adeta yasak olmuştur. Adam öyle boş ve zavallıdır ki, ciddi bir toplumda ancak beden işçisi olarak çalışabilir ama burada bakanlık hayal eder! Yetersizliği yüceltmek öylesine korkunç bir ölçüsüzlük istilası ki, hemen herkes ilgili ilgisiz her makama talip veya heveskar. Yani adam cahil ve toy bir şube şefi, ama eğer Genel Müdürlüğe talip olmazsa kendisini 'aptal' hissedecek.. Bütün makamlar yağma ya. Herkes her şeyi yapar! O beceriyor, benim neyim eksik?! Türkiye bugün, makamların ve görevlerin en ucuz olduğu dünya ülkesi. Herhangi bir meziyete ihtiyaç olmadan her yere gelebilirsiniz. Asıl kirlilik bu. Tasfiye edilmesi çok zaman ve ciddi çalışma gerektirecek bir kirlilik. Birey birey herkes her şeye layık, hiç kimse hakkını alamıyor. Toplum da kesit kesit aynı marazdan yatalak! Haritada parmağınızı bir noktaya koysanız ve denk gelen köye sorsanız: Sizi vilayet yapalım mı?.. Muhatabınız size 'dalga mı geçiyorsunuz beyim, adam gibi bir köy olalım yeter' diyeceği yerde 'Haa tabii, zaten geç kalmıştınız, bir önceki iktidar da vaat etti ama palavra çıktı, size neden inanalım?' demez mi? Her köy vilayet olmaya layık.. Her köye bir üniversite lazım. Her evden bir bakan çıkar.. Demokrasinin doğası gereği herkese tanınan seçme-seçilme hakkını ve genel fırsat eşitliğini 'haddini bilmek yasaktır, yetersiz olanlar daha değerlidir' şeklinde anlayan toplum için önce hakiki bir durum değerlendirmesine ihtiyaç var. Hangi kirliliğin daha dehşet verici olduğunu ölçmek için..
|