Takiyenin sonu!
28 Mart seçimi, hâlâ devam ettiği söylenen 28 Şubat sürecine "son" noktayı koymuş mudur acaba? AK Parti hareketiyle ilgili "takiye" tartşmalarda bitecek midir? Merkez partisi olma iddiasını sandıkta "merkez oylarının'' desteğiyle pekiştirmiş görünen bu siyasi harekete yönelik "takiye" iddiaları hâlâ temel bulabilecek midir kendine? Göreceğiz... Ancak, bütün bu tartışmalar, önümüzdeki dönemin gündemi değildir. Olmayacaktır da... Dahası, iktidardaki gücünü sağlamlaştıran AK Parti, Avrupa Birliği sürecine ilişkin atacağı "hızlı" adımlarla "takiye"li görüntüden de "hızla" uzaklaşacaktır. İster istemez!... Ancak, bir başka "takiye" tartışması Türkiye'nin gündemine aynı "hızla" gelecektir. Gelmiştir de... Türkiye yıllardır, -belki de haklı gerekçelerle "sağ cenah"taki "takiye"yi tartışırken, takiyenin bir başka türü "sol cenah"ta yapılıyor olmasın? Türk siyasetinde son on yıldır "sol muhalefet"in dayandığı temel argüman nedir? Laiklik eksenindeki "cumhuriyet" tartışmaları... Cumhuriyet değerlerini "korumak ve kollamak" misyonu, sadece bir kaç siyasi partiye, hatta yalnızca siyasi partilere bırakılamayacak kadar "yaşamsal" bir görevdir. Bütünüyle herkese ait "sivil" bir görevdir. Dolayısıyla bu "misyon" üzerinden, ama sadece bu "misyon" üzerinden "muhalefet" yapılıyor olması, bir siyasi partinin varlık nedeni olabilir mi? Ekonomik kriz sonrası sosyal travmaların yaşandığı bir ülkede; "sosyal demokrat" bir muhalefetin sadece "rejim tartışması"nı kalkan yaparak siyaset yapıyor olması; aslında kaybettiği "sosyal muhalefet" misyonunu gizleyen bir "takiye" perdesi değil midir? Belki öyledir, belki değildir. Ancak 28 Mart'ın ortaya koyduğu apaçık bir gerçek vardır. "Sadece" rejim tartışmasıyla siyaset yapmanın mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Bu ülkede resmi rakamların ortaya koyduğu "açık işsiz"lerin oranı yüzde on beşlerin üzerindedir. Ve iktidardaki partinin "hükümet" ettiği geçen bir buçuk yılda yeni istihdam alanları yaratılamamış; işsizlerin oranında en küçük bir iyileşme olmamıştır. Muhalefetin "sosyal muhalefet" temelinde yapıldığı bir ülkede; aileleriyle birlikte milyonlara ulaşan işsizler ordusu tek başına büyük bir "sosyal ve siyasal" güce dönüşür. Herhangi bir ülkede, herhangi bir partiyi tek başına "iktidar" yapar. Lakin... Son seçimler göstermiştir ki; işsizlerin "iktidar partisi"ne oy verdiği tek ülke de Türkiye olmuştur. Derdi de dermanı da "iktidar"da bulmuştur. "Sol muhalefet"in düşünmesi gereken temel sorun da budur. Herkes, havada uçuşan oy oranlarıyla değil; izlediği -ya da izlemediği- sosyal muhalefetin sonucu açısından bakmalıdır seçim sonuçlarına... En az "liderlik" sorunu kadar önemli bir değişim ihtiyacı ortada durmaktadır.
*** Bu açıdan bakılınca bu seçimlerin birkaç galibi vardır: Elbette ve tartışmasız; AK Parti bütünüyle en büyük galibidir bu seçimlerin. "Her şeye veliderlik sorununa rağmen" ana muhalefet partisine oy veren "seçmen"ler seçimin bir başka galibidir. (Partileri kaybetse de!..) Ve "her şeye rağmen" büyük şehirlerin kalbinde seçim kazanan Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy, Şişli ve İzmir'li başkanlar da seçimin öteki galipleridir. Olağanüstü çabalarıyla, nabzın durmadığını gösterdikleri için!
|