Derin millet manifestosu
Israrla çok başlı bir ülke görüntüsü vermeye devam eden, böylece gerçek anlamda başsız bir ülke hükmünde kalan Türkiye'nin yeniden devlet olabilmesi adına şimdiye kadar yazıp söylediklerimin bir özetini çıkarmam farz oldu. Özellikle son günlerde gelişen bazı derin veya sığ olaylara ilişkin yorumlarıma gelen yankı veya tepkilere de cevabım bu özetin içindedir: - Devlet olma iddiası taşıyan hiçbir çark, asla bizdeki kadar birbiriyle çelişik ve güvensiz sistemlerle devam edip gidemez! - Devlet niteliğini hak eden hiçbir yapı, milli stratejik meseleleri sadece marjinallerin güvencesi altında görmeye ve göstermeye tahammül edemez. - Bu ülkede asker ve sivil sorumluların çekişme içinde bulunduğu veya bulunabileceği yönünde değil kesin kanaat oluşturmak, buna 'belirti' sayılabilecek davranış sergilemek gaflet, dalalet ve ihanet kavramlarından başka bir kelime ile açıklanamaz! - İyi eğitilen ve iyi yönetilen ve -en önemlisi- istisnai haller hariç daima hakiki liyakat sahibini terfi ettirebilen bir ordu, güvenliğinden sorumlu bulunduğu toplumda yalnızca marjinal görünüm arz eden çevrelerle örtüşen bir kurum olarak algılanmayı kısa bir süre için dahi göze alamaz, içine sindiremez! - Kendisine ve meselesine hakim hiçbir ordu, özel harp veya psikolojik harp operasyonlarını üniformalı unsurları ile yapmaz! - Bütün milletin sahiplenmesi ve duyarlılık göstermesi gereken stratejik meselelerde marjinal görünümden kurtulamayan siyasi kuruluş veya sivil toplum örgütlerinin bir avuç 'meraklı' kişiden oluşan kitleciklerle tavır sergilemeye çalışması, davaya hizmet değil, güdülen dava adına hezimettir! - Bir siyasi yapının veya sivil toplum örgütünün marjinal olması, yanlış tarafta bulunduğunu kanıtlamaya yetmez. Aynı şekilde, halkın büyük çoğunluğunun oyunu almak da, her konuda haklı olmanın, hele milli stratejik meselelerde doğru çizgide bulunmanın garantisi değildir. - Şu an bizde olduğu üzere, sağlı sollu marjinaller de, çoğunluğu önüne katıp götüren siyasi 'yükselen değer' dalgası da, sadece siyahı ve beyazı gösteren, dolayısıyla bir adım önünü bile zor seçtirtebilen bir dürbün kullanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye adına hiçbir 'baş' veya kurum veya çevre meselenin bütün yönlerine hakim ve vakıf bulunmamaktadır! - Herhangi bir tezi; sırf onu savunanların siyasi veya ideolojik kimliği, dış dünyaya bakışı, ilişkileri ve bağlantıları yüzünden peşin olarak çürük, zararlı, veya yıkıcılıkla eşanlamlı saymak, 'aynı gerekçelerle beni de lanetleyebilirsiniz' diye çağrıda bulunmak demektir! - Dünyanın bütün ciddi devletleri 'fişleme' tabiriyle ifade edilen türden istihbarat çalışmalarını yaparlar ama bunu yüzlerinegözlerine bulaştırmazlar! En demokratik ülke olarak sözgelimi İsviçre'yi görseniz bile; özel uzmanlığa ihtiyaç duymadan bilirsiniz ki orada da, başta Türk azınlık bulunmak üzere bütün 'yabancı' veya riskli unsurlar -iş ayağa düşürülmeden- iz-le-nir!!! - Bu tür istihbarat çalışmalarını ilke olarak toptan reddetmek, devleti inkar etmektir. Elbette devlet denen kurumun gereksiz, muzır veya daha iyisi bulunana kadar kaçınılmaz bir yapı olduğuna inanabilirsiniz. Ancak bu yönde görüşleriniz, sadece kendi devletinize zarar verip başkalarınınkine yarıyorsa, ya siz kendi yerinizin neresi olduğuna bir kere daha bakacaksınız veya birileri sizin ne idüğünüzü didik didik kurcalayacaktır! - Tam anlamıyla insani bulmasanız da, devlet olmanın şartlarını makul bulmak durumundasınız. Sözgelimi boksun spor olduğuna inanmayan bir kişinin ringdeki müsabakaların büsbütün kuralsız gerçekleşmesini öngöremeyeceği gibi.. - Her türlü kamu işinde sorumluyu bulup yakasına yapışabilmeyi kendi onuru adına vazgeçilmez sayan insanların yaşadığı en demokratik ülkelerde bile, asker yahut sivil kadroların bütün işlerinin şeffaflaştırılması söz konusu olamaz. Ancak ülkedeki siyasi çark gerçek bir devlet ise, orada herhangi bir sistem veya kurum, gizlilik gerektiren işlerde kuralsızlığa veya laçkalığa sapamaz; idari açıdan sorumlu bulunduğu makamdan bağımsız, kendi iradesiyle yahut yabancı iradelerle özel manevralar yapamaz, kısacası devletin gizli birimleri, doğrudan 'derin çete' veya dış güçlerin işbirlikçisi haline gelemez! Özetin özeti şu ki; Türkiye'nin tek meselesi vardır, o da yeniden devlet olup olamamaktır!
|