Derin yumuşatma süreci
Hitler'in 'Kavgam' isimli kitabı vatan ve millet sevgisini artırır mı, artırmaz mı?. Milliyet'ten Belma Akçura kardeşimiz, bir yayınevinin 'artırır' yolundaki iddiasını haber yapmış, o arada biraz da şaşırmış; 'işe bakın, bu devirde böyle bir canavarın kitabı övülerek satışa sunuluyor' diye de kınar gibi olmuş. Yayınevinin sahibi Yalçın Toker dik duruyor, iddiasında ısrar ediyor; sonra da iddianın hikmetini açığa vuran baklayı ağzından çıkarıyor: "İki hafta önce bu ilanın içinde 'Kavgam' yoktu. Satılsın diye oraya koydum." Çok şükür, büyük bir faşizm tehlikesi değil, sadece tanıtım imiş. Aman, bu memlekette kitap okutmanın yolu bulunsun da nasıl bulunursa bulunsun. Lakin, 'Kavgam' üstüne kavgayı irdelemekte yarar var. Bu kitap gerçekten vatan ve millet sevgisini artırır mı? Doğrusu bal gibi artırır. Sorun bu artışın 'fazla' olmasında.. Hazindir ki, vatan ve millet sevgisinin fazlası, hele hele aşırısı; zararı yeterince hissedilemeyen ve kavranamayan 'derin' çürütücü bir kimyadır! Öyle ki, tutkunlarını taşkınlığa sürüklemekle kalmaz; sade insanların kendilerince yaşadıkları doğal milliyetçilik olan ülke sevgisinin kökünü de kurutmaya başlar. Böyle dalgalardan zarar görmeyen milliyetçilik ise, adı konmayan gizli nazizmdir ki Sovyet dönemi Rusya'sı ile Soğuk Savaş'tan şimdiye kadarki ABD, o bayrağı Hitler'den daha etkin sonuç alacak biçimde dalgalandırmışlardır. Gerçekçi milliyetçilik dediğim gizli nazizm türünün ömrü daha uzun olabiliyor. Oysa Hitler'in ve taklitçilerinin 'ayinsel milliyetçilik' türü bütün vahşiliğine rağmen çabuk çöküyor. Belki de vahşiliğini örtmediği, örtemediği için! O zaman da tam ters bir dalga geliveriyor. Hitler'in arkasından patlayan 'karşıt' rüzgarla Alman kültürü büyük darbe yedi. Uzun yıllar boyunca Alman gençleri kendilerini, ülkelerindeki işgalci ABD askerinin postalındaki kabara kadar dahi anlamlı ve değerli hissedemedi. Bizde de vatan ve millet sevgisinin aşırısı; hele bu fazlalığın yüreksiz, fikirsiz, çilesiz, salt naracı türden olanı, aslında ülke değer ve varlıklarına kayıtsızlık geliştiren bir hastalık halini alıyor. Açıkçası ucuz milliyetçi, hakikisini kovuyor. (Bu cümlenin yerine keskin solun tercih ettiği kavramla 'ulusçu' kelimesini koysak değişen bir şey yok.) Bu işin sadece lafazanlığı ile doyuma erebilenler, milli meselelere duyarlı çevreleri avutmakla kalmıyorlar. Ayrıca davalarını da kötü temsil ettikleri için, toplumun geneline hakim milli duyarlılıkları hiç istemedikleri halde köreltiyorlar. İnsanları kökenine göre ayırmayan ve gerçek ülke sevgisi ile dolu olan pek çok sade vatandaş, bol hain suçlamalı aşırı beyanlara baktıkça 'ulusçuluk bu ise ben onlardan değilim' demeye başlıyor. Hatta bu manzarada en aşırı ABD karşıtlığı bile, ABD şahinliğinin işine yarıyor. Çünkü özellikle pop kültürle yetişmiş geniş gençlik kitleleri, 'Şu fanatikler mi ABD'ye karşı çıkıyor, boş ver öyleyse ABD'nin bize hiçbir kötülüğü olmaz' duygusuna sürükleniyor. Yine bu iklimde, ülke için önemli meseleler 'vatan haini' ve 'kahraman' zıtlığına hapsedildikleri için basitleştiriliyorlar. Sözgelimi iktidar, karşı cephenin 'Kıbrıs'ı satıyorlar' diye vaveyla koparışını duyduğu zaman, daha dikkatli veya temkinli olacağı yerde 'hadi canım sen de' duygusuna kapılıyor. (Bunu elle tutuyorum.) Kimse kendisine 'vatan satıcılığı' yakıştıramayacağına göre, böyle bir suçlamanın yapacağı tek etki, iletişimi koparmaktan ibarettir. Sen ona 'hain' dediğin sürece o da sana 'aşırı, zır deli, çağdışı' gözüyle bakıyor. Böylece iki cephe de gerçeğin dışına düşüyor.. Konuyla ilgili risklere samimi ve yapıcı bir yaklaşımla dikkat çekmek yerine karşı tarafı ihanetle damgaladığın zaman kendi sözünü geçersiz kılıyorsun.. Bu sefer o da seni olduğundan daha sığ ve aykırı buluyor. İşlerimizi, sağlanabilecek en ileri başarı düzeyiyle gerçekleştirebilmek için siyasetçiden önce tabii ki aydınlarımızın kutupçuluk şehvetine esir olmaktan kurtulmalarını bekleyeceğiz. Çünkü aşırılık her zaman sadece karşıt aşırılığı doğurmakla kalmıyor. Bazen de, aşırı yumuşaklık zuhur ediyor. Hitler sonrasının Alman nesillerini işgalci ABD askerleri karşısında aşağılık duygusundan perişan eden yumuşaklık gibi. Biz de kendi ölçeğimiz çerçevesinde, bölücü şiddetle paralel -Kürt ırkçılığı kadar kadar olmasa da- sivri bir milliyetçilik tırmandırmanın bedelini şimdi aşırı yumuşaklıkla ödüyoruz: Türkiye 'umumi arzu üzerine' küresel ve bölgesel oyunların kuştüyü döşeği haline gelebilecek gibi görülüyor.
|