Bozgundan Fatih çıkmak
Piontek, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazandığı gece Terim için Türkçe olarak 'Büyük Adam' demişti. Kurt hoca, bütün Türkiye'nin yaşadığı benzersiz zafer coşkusuyla önemli bir gerçeğin gürültüye gidebileceğini sezmiş gibi, adeta 'siz benim gördüğümü görmüyorsunuz' demek istiyordu. Neydi Piontek'in gördüğü? Kendisine çıraklık yaparken bile Terim'in 'büyük adam' adayı olduğunu, bizim gibi 'az gelişmiş' bir toplum için bu kumaşın 'çok iyi bir teknik direktör'den ileri bir anlam taşıdığını biliyordu. Piontek, Terim'in dört yıl içinde kendine özgü futbol sistemi olan bir büyük takımı hangi zihni çile ile geliştirdiğini herkesten çok daha sağlıklı biçimde değerlendirebiliyordu. Onun için özel bir vurgu ile 'Fatih Terim büyük adam' diyordu. Bu 'büyük adam'ı, Terim'le beraber hepimiz fena bir bozguna uğrattık. Pek tabii ki büyük adam bozguna uğramakla küçülmez. Nitekim Terim derinden yaralı haline rağmen, veda gecesi 'sultani kibir mumyaları' olan büyük (!) Galatasaray'lıların hepsinden daha olgun konuşabilmiştir. O kadar ki; Terim'in bozgun deminde bile bastıramadığı gururu, Galatasaray'ın zoraki centilmenlerindeki sözde vakar ve asalet boyasıyla örtülü kibir yanında tevazu kadar sevimli kalmıştır. Olan oldu.. Şimdi Türkiye'nin önemli bir değeri olarak Terim'in geleceğini bu bozgunun zararlı etkilerinden arındırması için Allah'a dua ediyorum. Onun dünyanın en iyi teknik adamlarından biri olduğu ve arada yine başarısızlık yaşasa da bu kalitesinin tartışma götürmeyeceği kesin. Bundan sonra heyecanla izlemek istediğim ve öğrenmeye çalışacağım boyut, Terim'in 'büyük adam'lıktan öteye yol alıp alamayacağıdır. Büyük adamlıktan ötesi büyük insan olmak.. Büyük insan olmanın ilk adımı da, 'hak' ödemek.. Terim'in veda maçı öncesinde ve sonrasında 'Galatasaray'lılar haklarını helal etsinler' derken vicdanının derinliklerinden bu borcu tasfiye dileğini yansıttığı için, kendisi adına iyimserim. Umuyorum ki buradan daha ileriye geçecek, doğrudan 'helallık' alması gereken bazı oyuncularının da gönüllerini onaracaktır.. Bunlar, pek çok yanlışlarına ve hatta bazı müzminleşmiş çirkinliklerine rağmen Terim'den alacaklıdırlar: Bülent, Arif, Hakan Ünsal, Baliç.. Çünkü burada Terim'in ya önemsemediği veya fark etmediği bir 'hak' doğmuştur. Niyet öyle olmasa da, dışarıdan bakıldığı zaman, geçen bir buçuk yıldaki başarısızlığın faturası bu dört oyuncuya kesilmiş görünüyor. Oysa, bu dört oyuncu ve başka birkaçı daha, yenilere, özellikle de gençlere hoş görülemeyecek kadar kötü davranmış olsalar da, başarısızlığın ana sebebi sayılamazlar. Davranışları elbette kötü gidişte önemli bir arıza oluşturuyordu ama onları düzeltmek veya daha patırtısız biçimde etkisiz hale getirmek Terim çapında bir önder için imkansız değildi. Dilerim Terim isteyerek veya istemeyerek kırdığı gönülleri onarabilir. En ileri aşama ise, kendisini kıranları dahi bağışlayabilmesi olacaktır. Zor ama, böyle camialara simge olmuş kişiler için bu kıvamı yakalamak şart. Yoksa, yıldızların 'ahir' ömürleri hicran oluyor. Terim bu 'hicran'ı çok yakından gözlemiş biridir. Ankaragücü'nü çalıştırdığı yıllardaki bir hasbıhalimizde -ki topu topu iki üç görüşmüşlüğümüz varsa hepsi o sıradadır- rahmetli Metin Oktay'ın bu 'hicran'ına tanık ve biraz da muhatap oluşunu anlatmıştı. Taçsız Kral, Galatasaray'da onca şampiyonluklar yaşamış olmasına rağmen hiç şampiyonluk tatmamış Terim'in 'imparator' lakabını için için 'fazla' bulur, bunu biraz kendisine haksızlık gibi hissedermiş.. Henüz 35 yaşlarında bir genç adam iken bu gözlemini aktardığı gün Terim'in zekasını ve yüreğini müthiş sevmiştim. Metin Oktay'ı anlıyor, hak veriyor ve yüceltiyordu. Konu, 'şöhret' olgusu üzerine ince bir fikir alışverişi idi. Aynı camiada bir şöhretin bir başka şöhreti gölgelediği durumlarda ruh coğrafyaları en şiddetli fırtınalarla çalkalanabilirdi.. Terim, ülke sınırlarını taşan ünü ile bu tür fırtınaların en cilveli örneklerini çok yaşadı. (Veda gecesinde bu fasıldan 'haset' üstüne bir iki söz de etti.) Şimdi onun, tecrübelerine ilave ettiği 'bozgun'un da katkısı ile, gerek kariyeri için ve gerekse 'ahir' ömrü için çok daha donanımlı olacağına inanmak istiyorum. Yeter ki, hayatta 'şöhret'inden daha büyük bir düşmanı olmadığını kabul etsin. Şöhret, düşman fabrikasıdır.. Ama şöhretin ürettiği düşmanlardan daha tehlikeli olan, kişiye içeriden yüklediği zehirdir. Günlerdir yüreğimi burkan Terim yarası, dilerim son kefaret olur; bu acı ona bilgelik kazandırır.
|