Madrid dersleri
Türk kamuoyu geçen hafta sonunda Madrid'de olanlardan çok etkilendi. Ama bir şey gözlerden kaçtı. Kara Avrupa'sında benzeri az görülmüş "toplumsal ayağa kalkış"ları ayakta alkışlarken, İspanya'nın "aynı an"da yaptıklarının üzerinde durulmadı. Önceki gün; konuyla ilgili "1999 yılında kaleme alınmış" yazımızı hatırlatırken de söylemiştik: İspanya "iki iş"i hep aynı anda yapmaya çalıştı. Bir yanda teröre şiddetle karşı çıkıp tüm gücüyle bastırmaya çalışırken; aynı anda terörü ortaya çıkaran nedenleri ortadan kaldırmak için çaba gösterdi. Bu konuda hiçbir komplekse girmedi. Yaptıklarının, terörün "ekmeğine yağ sürmek" olarak algılanmasına da izin vermedi. Doğru olanı, gecikmeden ve zamanında yaptı. "Önce terör bitsin; sonra bakarız!" demedi. İnisiyatifi teröriste terk etmedi; kendi eline aldı. "Terörün bahaneleri"ni de birer birer elinden alarak; köksüz ve temelsiz bıraktı. İspanya'nın etnik temelli sorunları tümüyle çözüldü mü? Ya da terör tehdidi tümüyle ortadan kaldırılabildi mi? Bunu kim söyleyebilir? Ama, İspanya'nın beş yıl önceki İspanya olduğunu söyleyebilmek için de "kör ve insafsız" olmak gerekir. Terör artık İspanyolların "kara kader"i değildir. Gündelik yaşamın temel maddesi de değildir. Belki de bu nedenle, geçen hafta tren istasyonlarına yapılan saldırıyı ETA'nın sırtına yıkmak isteyen "eski" hükümetin manevrasına, Madrid'li çocuklar bile inanmamıştır. "Yeni" hükümetse İspanya'nın etnik teröre karşı "denenmiş" politikasını, ülkesini hedef alan yeni terör dalgasına karşı da uygulamaya devam ediyor. Bir yanda terörü şiddetle kınarken; öte yanda da Irak'tan askerlerini çekmeye hazırlanıyor. "İki iş"i aynı anda yapıyor. Madrid öğretisinden herkesin alacağı ne çok ders vardır. Herkesin... Ve... Irak'ta işgal kuvvetleriyle sorunu çözmeye çalışan ABD'nin... Irak'ta -ya da yeryüzünün herhangi bir köşesindeki- diktatörlüğün devrilmesini kim istemezdi ki? Ortadoğu'ya barışın gelmesini kim istemezdi ki? Şiddetin ve terörün tüm dünyada ortadan kalkmasını kim istemezdi ki? Bu satırların yazarı, bu köşede; -Irak'ta işgalin başlamasından çok önceden başlayarak- savaşa "şiddet"le karşı çıkarken, ABD işgalinin yeni ve uzun bir terör dalgasının ve sonu gelmez çatışmaların "ebe"si olacağını söyledi hep. Şimdi yaşanan her şey ne yazık ki bu endişeleri doğruluyor. Bir kere arı kovanına çomak sokulmuştur ve kovandan dağılan arıların sokmasından ABD dahil hiç kimse kendini kurtaramayacaktır. "İyi de; Saddam kalsa mıydı; baskı ve şiddet rejimleri sürse miydi?" diyenlerin cevap vereceği çok soru vardır elbette... Bir rejimi devirmenin "savaş ve işgal"den başka "binbir yol"u olduğunu ABD'den daha iyi kim bilebilir ki? Bırakın Saddam gibi kağıttan kaplanları... Nükleer silahların dehşet dengesi üzerinde hüküm süren muazzam "Sovyet İmparatorluğu"nu tek kurşun atmadan devirmedi mi ABD? Yoksa ABD devirmedi miydi? Terör, şiddet ve diktatörlükler bu bölgeden "ebediyen" kalksın isteniyor mu gerçekten? Öyleyse iki şey yapılacak: Önce Filistin sorunu çözülecek... Sonra bütün işgallere son verilecek... Bağdat'taki yemek sofralarında Washington'da pişirilmiş "iktidar aşı"nı "iştah"la paylaşanların geçici "huzur fotoğrafları" kimseleri yanıltmamalıdır. Arı kovanında çomaktan başka bir şey kalmadı ki bal olsun!
|