Deniz ne yana düşer usta? (x)
Seçim "yasaklar"ıyla hiçbir ilgisi yok bu yazının... Seçimlere ilişkin kalem oynatmak mümkün olsaydı da yazmayacaktık zaten "sandık oyunları"nı... Çünkü... Siyasete, teröre, ekonomiye, Kıbrıs'a, AB'ye ve boğazına kadar batağa gömülmüş ABD'ye dair ne yazarsanız yazın; sıradan hayatların çemberlerine teğet bile geçmeyen bu konular asla ilgi çekmeyecekti aşka, hayata ve insana dair yazılan yazılar kadar. Yaşam ve ölüm; aşk ve ayrılıklar ve insana dair bütün acılar... Umuda ve umutsuzluğa dokunan bütün nahif satırlar.. "Yazan"ın kalbinin "derin"inden yolculuğa çıkıp "okuyan"ın kalbinin ortasına saplanan okların serencamı çok daha fazla merak ediliyordu işte. Nereden biliyorsunuz derseniz; şuradan biliyorduk ki; ne zaman "okuyanların oyları"yla "yılın köşebaşı yazarı"nı seçin diye sandıklar kursalar... Siyasete ve hayli ciddi (!) konulara dair kalem oynatan yazı erbabının esamisi okunmazken; satır aralarında aşkın, hayatın ve insanın sırrını arayan ve aslında kendi iç yolculuklarında "mütereddit" satırlarla gezinen yazı taifesinin adları "tereddütsüz" oturuyordu gönül zirvelerine... Çok bilmiş edalarda "kat'i hayat reçeteleri" sunduklarından değil okuyana; devasız sanılan dertlerin ilacını birlikte keşfe çıktıklarından okurlarıyla... Nereden biliyorsunuz derseniz; şuradan biliyorduk ki; ne zaman iç yolculuklarda başıboş yolculuklara çıksak, fark ediyorduk aynı geminin ne çok yolcusu olduğunu dalgalı denizlerde... Söz gelimi "terör"e dair hayli ciddi ve çoğu "söylenmemiş sözler"den oluşan "ahkam" kesseniz "baş ağrıtan" konularda... Okunduğunu bilirdiniz lakin geriye dönmezdi attığınız "sözcük kurşunları" çarptıkları düşünce duvarlarından... Ama... Ne zaman "İçinde hayat yok çoğu hayatların!" diye mırıldansanız iç sesinizle; gökgürültüsü boğardı sessiz satırların kendi halindeliğini... Ya da.. Söz gelimi; "İçinize 'Dördüncü Cemre' düşmemişse faydası yok hiçbir şeyin!" diye dertlenseniz köşenizden; bütün "cemresiz"lerin ya da ufukta sabırla "kendi cemreleri"ni bekleyenlerin "düş kırıklıklığı senfonileri"ni alteden "umut kreşendoları" yükselirdi gizlendikleri dehlizlerden... "Maziye gömülse de içimizdeki sızı, bu şarkı yaşatacak ölmeyen aşkımızı..." diyen bir şarkı gibi.. Ya da gönlü kırık bir yazı benzeri...
*** Önceki gün de aynen böyle oldu işte! "Denizi görmeyen şehirde, söyle, nasıl yaşanır!" diyen bir "garip" şairin söylemiyle; herkesi denizlere bakmaya ve denizlere öykünmeye çağırmıştık kendi halimizce... "Belirsiz ufuklardan gelip, belirsiz ufuklara geçip giderken; durduğunuz limanın değerini bilin.. Lakin vazgeçmeyin açık denizlerin sunduğu hayallerden de!" demiştik ya! Çoğu kişi binip yandan yüreği çarklı gemilerine; hayatların keşfine çıktı hayal denizlerinde; ne güzel! Bir de takılanlar oldu 14 yaşında bir çocuğun gurbetten İstanbul'a gelirken, denizi sağ yanında görmesine... Coğrafya kitapları "denizin solda kaldığını" yazardı ya hani... Oysa, adım gibi eminim, hatırlıyorum, biliyorum, yemin ederim ki deniz sağında kalıyordu o gün... Gurbete giden trende, yüzü sılaya dönük oturan çocuğun!...
*** Yarın seçim var... Kiminin hayal denizleri soldadır,kimin sağda... İyi de emin misiniz, yüzü ne yana dönük oturduğundan kompartımanda? ................. (x) Başlıkta şiirinden esinlendiğim Refik Durbaş ustaya sevgiyle...
|