Yeni Vizontele'lere yerel gasp
SİYASİ hay-huy içinde ış' olmaktan sakındığım bir vukuatı var: Yılmaz Erdoğan'ın Tuuba' ile yakaladığı gişe başarısı.. Henüz göremediğim için film üstüne fikir beyan etmeye kalkışacak değilim. Şimdilik yankıları izliyorum. Özellikle de gişe başarısının yaratabileceği rüzgarı değerlendirmeye çalışıyorum. Muhakkak ki Erdoğan'ı kıskananlar, çekemeyenler, taklit etmeyi hayal edenler, onunla gurur' duyanlar, ona ideolojik olarak sinirlenenler var.. Ama öyle veya böyle; adamı' olup da bu başarıda kendisi için de bir niteliği görmeyen yok. Yerli bir yapımın seyirciyi coşturması, hangi düşüncede olursa olsun bu ülkedeki her sinema adamına yarar sağlayacak bir gelişmedir. Kaldı ki, sanatta kıskançlık da yaratıcılığı kamçılayabilecek bir etken olabilir. Erdoğan'ın bu gişe başarısının ardındaki dinamikleri doğru okumak ünyaya bir şeyler anlatabilen' bir yerli sinema sektörü oluşturmak açısından önemli. Bu örnekte Yılmaz Erdoğan'ın müthiş bir yetenek olduğu biliniyor. Özellikle yazar ve oyuncu yanı ile defalarca şarı'yı yakalamış, bu açıdan fazlasıyla tatmin olmuş bir sanat adamıdır. Ama sinemada gişe başarısı için bu müthiş yetenek her zaman yeterli olmaz. Bu başarının ardında, birinci sınıf bir ımcı' kimliği ile de Erdoğan'ı görmemiz gerekir. Esasen, altını çizmek istediğim de budur. Lafla film gemisi yürümüyor Erdoğan önce bu iş için hatırı sayılır bir sermayeyi ortaya koymuş, nasıl harcayacağını planlamış, mesai arkadaşlarının emeklerine hak ettiği karşılığı öngörmüş; bir filmin üretim sürecinde halk tarafından merakla beklenir hale gelmesini sağlayacak her türlü tanıtım çabasını sergilemiş, kısacası sektörün gerektirdiği bütün unsurları hakkıyla gözeten parlak bir girişimci örneği oluşturmuştur. Benzeri gişe başarılarını yakalamak isteyenler, Erdoğan'ı önce buradan örnek almalı, yeterli sermayeyi oluşturarak işe koyulmalıdır. Bu ülkede Yılmaz Erdoğan gibi başka yetenekli insanlar da elbette vardır. Belki birçok sinema adamının elinde hazır sıkı projeler de bulunmaktadır. Kağıt üzerindeki böyle tasarıları ürk ordusu seferde düzülür' mantığı ile gerçekleştirmeye çalışmak yerine önce Yılmaz Erdoğan gibi sermayeyi denkleştirmek şart. Oysa her yetenekli sinema adamının, Erdoğan gibi bu sanat'a harcayacak birikime ulaşması beklenemez. Ayrıca Türkiye, sinema yapmak için kredi kullanmayı mümkün kılan bir ekonomik istikrara ve kültüre sahip de değil. Böyle olduğu için çağın sanatı sinema adına devlet eliyle adil ve makul bir teşvik mekanizmasının geliştirilmesi, zorunlu bir kültür yatırımıdır. Aksi halde tek tük sinema eseri ile mevsimler dolanır, özellikle yeni yeteneklerin yeni deneyleri için elverişli bir zemin oluşmaz. ve ınma' için Aslında bu niyetle oluşturulmuş bir düzenek var. Sektördeki insanların iyi bildiği üzere, Türkiye sinemalarında gösterilen yerli yabancı bütün filmlerin sinema biletlerine %10 oranında vergi (rüsum) uygulanmaktadır. Bu vergi yerel yönetimler tarafından toplanmakta ve %25'i belediye geliri olarak kullanılmaktadır. 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununa eklenen bir madde ile Belediyeler 2002 yılından başlayarak film gösterimlerinden alınan vergi gelirlerinin %75'ini bir ay sonra Kültür Bakanlığı Merkez Saymanlığı'na yatırmakla sorumlu tutulmuşlardır. Bakanlık tarafından Türk Sinemasının desteklenmesi amacıyla kullanılan bu vergi gelirleri -Beyoğlu ve Şişli hariç- belediyeler tarafından resmen gasp edilmektedir. İki yıldır yapılan uygulama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Belediyeler yasadaki sorumluluklarını ihmal edip ellerine geçen ıcak para'yı başka yatırımlarında kullanmaktadırlar. Oysa bu para Türk sinemasının üretim, tanıtım, eğitim ve diğer sosyal destek politikaları için gereklidir. Söz konusu verginin yüzde 75'ini, doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın tahsil etmesi sağlanmalıdır. Sorun; Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, ismini oluşturan kavramlar açısından samimiyetini sergileyebileceği bir alan.. Sinemanın kalkınması için adalet lütfen. Bu gasp belediyeleri ihya etmeye yetmez ama sinemayı canlandırabilir.
|