Büyüklere bayram hediyesi
Bayramda sevinmek sadece çocukların hakkı değil. Onları kıskandığım yok ama ben de sevinmek istiyorum. Hem kendimizi, hem de çocukları sevindirecek olan da büyükler. Ne var ki, zamane çocuklarını sevindirmek zor! Açlık ile yoksulluk sınırları arasında gelip giden ailelerin çocukları için 'bayramlık sevinç' hala üretilebilir ama onlar 'zamane' sayılmaz!
Maalesef bu sınırdakiler, toplum olarak başka çağlara sürdüğümüz, seferberlik şartlarının çocuklarına benzettiğimiz bahtsız yavrular.. Onları sevindirmek için çok büyük gayret ve masraf gerekmiyor. Kendi çocuklarımızın burun kıvırdığı nimetler onlara devlet! Orta hallilerin ve üzerindekilerin çocuklarına bayramla veya herhangi bir 'özel gün' ile coşku yaşatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.
Tüketim çılgınlığının ve markaya taparlığın, bedenleri ve ruhları bitikleştirdiği günümüzde, çocuğu ve genci sevindirebilecek hangi yenilik üretebilir, hangi heyecanı ve nimeti sunabilirsiniz? Doğrusu filmlerdeki Noel'i kıskanıyorum. Batılılar, bu mekanizma sayesinde hayatlarına 'aile aşısı' yapmaya çalışarak çocuklarla 'kutsal değer'i buluşturabiliyor. Gelenekleştirilmek istenen 'Noel ve hediye kültü' ile belki 'piyasa adına kutsal sömürüsü' yapılmış oluyor ama tersi de geçerli.
Bir yandan piyasa kutsalı kullanıyor, bir yandan da kutsal piyasadan yararlanıyor. Adeta ayinleştirilmiş 'hediye merakı ve tatmini' ile, çocukları kutsal ile iletişime sokmanın en kestirme yolu olan 'somutla ödüllendirme' tekniği örnekleştiriliyor.
İlerledikçe hüzün Çocuklara Noel hediyesi almanın ev içinde çok önemli bir hadise olarak gösterilmesi, sadece tüketimi tahrik edici bir numara değil.. Burada bir de, çöken aile kurumu adına uyarıcı ve tedavi edici bir mistik dalga etkinliği de görülebilir.
Öyle veya böyle; önemli -hatta müthiş- olan, bu derece zengin toplumlarda çocukları hala bir şeylerle sevindirebilmek, gençleri mutlu edebilmektir. Bu artılar, sadece filmlerde bile kalsa, az şey değildir. Oysa mesela ben, orta halli bir adam olarak üniversitedeki oğlumu bırakın sevindirmeyi veya mutlu etmeyi; memnun edebilecek bir hediyeyi tutturmakta bile zorlanıyorum. Burada bir uygarlık sancısı var: Her bayram; çocuklar adına yaşadığım üzüntü, tam ortasında doğduğum yirminci yüzyılın çelişkisi..
Savaşlar kadar üretimin de tırmandığı bu yüzyılda ben, sefaletin aşılabileceğine ilişkin umutlar depreşirken ömrünün ilk on yılını doldurmuş biri olarak, görece hayli müreffeh yaşayan evlatlarımdan çok daha derin çocukluk sevinçleri yaşamış biriyim..
Bu nasıl gelişme? Çocuklara ve gençlere bayramlık sevinç ve mutluluk hazırlama imkanını yitirdik.. Tüketim çağı bizde hediyeleşmeyi de, hediyeyi de sıradanlaştırdı.. Ne alsanız, çocuklar için yaratılan beklentilerin gerisinde kalma ihtimaliniz ağır basacaktır.. Öyleyse bari biz büyükler bayramlarda kendi kendimizi sevindirmenin yolunu arayalım. Başarabilirsek belki bu aşılmış veya aşınmış bayram kültürünü yenileyebilir ve çocuklarımıza anlamlı özel günler yaşatabiliriz. Bu düşünceyle kendi kendime soruyorum:
En kötüden en iyiye Elli dört yaşında bir adam olarak ne ile sevinebilirim, nasıl bayram edebilirim? Herhalde öncelikle bütün çocuklar adına daha iyi bir gelecek umut etmeme katkı yapacak bir gelişme benim gibiler için en parlak bayram hediyesi, en iyi 'yetişkin sevinci' olsa gerektir. Böyle bir sevincim var: Haliç'in kurtuluşu..
Hep çirkin yüzünü gösterdiğimiz, Batı ile karşılaştırmalar yüzünden kahredici bir aşağılık duygusuna mahkum kıldığımız bu toplum için Haliç'in temizlenmesi, hakkını yeterince teslim etmediğiniz mucizemsi bir Türk hamlesidir. Bu başarıyı daha da parlak kılan bir boyut var: Haliç'i, şehircilik açısından büsbütün 'devletsiz' kaldığımız yirminci yüzyılın ikinci yarısı boyunca -adeta geri dönüşü imkansız biçimde- beşeri ve kimyevi lağım haline getirme kepazeliğine imza atanlarla kurtaranlar aynı kuşağın kadroları.. Bunu son derece anlamlı buluyorum.
Bir neslin gerçekleştirdiği bu doğa katliamı korkunç ama çok kolay bir cürümdür. Aynı neslin kendi elleriyle öldürdüğü dünya çapında bir akvaryumu yeniden diriltmesi ise müthiş bir dönüşümdür. Bedrettin Dalan'dan Tayyip Erdoğan'a, Ali Müfit Gürtuna'dan Veysel Eroğlu'na; katkıda bulunanların hepsine minnetlerimi arz ediyorum. Açıkçası İstanbul'u ve Haliç'i mahvedebilen bir toplumdan her kötülük beklenir. Lakin, ilk adımlar atıldığında hiç kimsenin ihtimal vermediği Haliç'i ihya etme tasarısını gerçekleştiren bir millet de her an mucizevi hamleler yapabilir. Bayramınız mübarek olsun.
|