|
|
Abdülhamit'lik bir zaman
Bir hafta önce 'Türkiye AB'ye ne kadar yakın' başlıklı yazımda Avrupa'nın derinliklerinde dolaşan 'sıcak akım'a şaşırdığımı belirtmiş, yeni eğilimi 'savunma' meselesine bağlamıştım: "Kendi 'savunma gücü'ne NATO üyesi Türkiye'nin katılmasını önce reddeden, ille olacaksa ancak 'paralı asker' düzeyine indirmeye çalışan ve nihayet karar mekanizmalarında simgesel varlığımıza rıza gösteren Avrupa şimdi farklı açılımları tartışabiliyor.." Verheugen bu kanaatimi doğruluyor: "Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması durumunda AB'nin yapısının da değişmesi gerekecektir. Türklere bir süre serbest dolaşım hakkı verilmeyeceğini düşünüyorum. Ancak Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) için de çok önemli.." Oysa AB daha bir yıl öncesine kadar -aynı yazıda da değindiğim gibi- Türkiye'yi AGSP dışında tutmak için yırtınıyor, özellikle de Fransa bu konuda başı çekiyordu. Bu değişimin Irak Savaşı ve sonrası için korkulan adımlarla ilgili olduğu yolundaki düşüncemde ısrarlıyım. Ne var ki, Avrupa'da Türkiye ile ilgili bu 'sıcak akım' bir risk alanı oluşturuyor. Şahinler etkinliklerini koruduğu sürece ABD kendisinden bağımsız bir Avrupa Savunma Gücü oluşmasını bütün imkanlarıyla engellemeye çalışacağına göre, AB ile Türkiye üstüne derin bir kavga yürütecek demektir. Daha açık bir ifade ile, 'askeri gücü' için Türkiye'ye heveslenen AB'nin ABD'yi kızdırdığı kesin.. Nitekim bu sürtüşmenin artık gizlenemez hale geldiğini de yine Verheugen'in beyanlarında okuyabiliyoruz: "Kıbrıs sorununun çözümü, Türkiye için yerine getirilmesi gereken bir AB ölçütü değildir. Ancak üye adayı bir ülkeyi tanımayan diğer bir üye adayı ülkeyle müzakerelere başlanması zor görünüyor. Bununla birlikte Kıbrıs sorununun çözümü sadece Türkiye'ye bağlı değil. Belki bugüne kadar düşündüğümüzün tersine Türkiye değil, başka ülkeler Kıbrıs sorununun çözümünü istemiyordur." Acaba 'çözüm istemeyen başka ülkeler' hangileridir? Bu ürkek göndermenin hedefi ABD olsa gerek. Şüphesiz AB'nin Türkiye konusunda ABD ile derin zıtlaşmasını su yüzüne çıkaran belirtiler bundan ibaret değil. En sıcak ve en açık belirtilerden biri olarak 'Kıbrıs'ta ABD'li arabulucu' fikrinin Avrupalıları çileden çıkardığını kaydedelim. Esasen, Verheugen'in 'Belki de düşündüğümüzün tersine başka ülkeler Kıbrıs sorununun çözümünü istemiyordur' sözündeki belirsizlik, yine aynı ağızla giderilmiştir: "Colin Powel'in veya Kofi Annan'ın arabuluculuğuna karşıyız." Türkiye üzerindeki ABD-AB sürtüşmesi, Irak savaşı ile ilgili uzlaşmazlıklarından daha derin ve uzun ömürlü olabilir. Şüphesiz ki, bu sürtüşme Türkiye için sadece risk oluşturmuyor. İkinci Abdülhamit'in 'Düvel-i muazzama' kıskacında sergilediği becerinin üstüne çıkabilecek bir yönetim bu çekişme içinde Türkiye'yi küresel bir denge odağına dönüştürebilir. Ancak bunun için öncelikle Almanya ve Fransa'nın Türkiye konusunda fikir birliğine varabilmeleri şarttır. Yoksa ABD Türkiye'yi de, AB'yi de, mutlak küresel egemenliğine ram edecektir.
|