Türkiye AB'ye ne kadar yakın?
Birkaç aydan beri AB derinliklerinde Türkiye'nin üyeliği açısından farklı bir akımın dolaşmaya başladığını kestirebiliyorum. Bu, dışımızdaki ilgililerin bize yönelik iyimser beyanlarından çok daha anlamlı ama henüz -en azından benim için- şaşırtıcı bir gelişme! AB'nin bizi on yıldan önce almayı aklından geçirmediğine ve en çok 'özel konum'lu bir ortak olarak benimseyebileceğine inandığım için bu 'sıcak akım'ı çözümlemem zor. Eğer bu gelişme gerçekse, bir yorumcu olarak sadece iki şey yapabilirim: - Keyifli bir şekilde yanıldığımı itiraf etmek.. (Keyifli; çünkü hep, 'Keşke üyeliğe kabul etseler ama buna ihtimal vermiyorum' demiştim.) - Yine samimi bir kanaatle, bu iyimser havanın da yanıltıcı olduğunu kanıtlayan açıklamalar yapmak.. Ne var ki, okuyabildiğim 'derin sızıntı'lar, AB içindeki Türkiye lehine yeni eğilimin -hiç değilse şu an için- pek zayıf olmadığını gösteriyor. Öyleyse şu an için, düne kadarki kestirmelerimde yanıldığımı itiraf etmek durumundayım. Bu vadide rüzgarların her an değişebileceğini hesaba kattığım, sözgelimi Kıbrıs yüzünden AB derinliklerindeki 'sıcak akım'ın sönme ihtimalini hatırda tuttuğum halde 'yanılgı itirafı'ndan yüksünmüyorum.
Birliğin geleceği Türkiye AB konusunda durduğum yer, hiçbir zaman 'karşıtlık' olmamıştı. Tam üyeliği; 'cennete girmek' saydığım için değil, aksi takdirde ABD'nin 'en stratejik eyaleti' olarak kalacağımız için benimsemekteyim. Bu arada ABD tarafından bizim AB üyeliğimize verildiği farz edilen desteğin beni nakzeder gibi görünmesi ise hiç sorun değil. Bir kere o destek samimi olmayabilir.. Samimi olsa bile, AB derinliklerini kızdıran ve ters tepen bir hesaba dayalı bulunabilir. Esasen AB'deki yeni 'sıcak akım'ın ifade edebileceği anlamlı değişimin gerekçesini de ABD şahinliğinin küresel tasarılarıyla açıklamak mümkün. Irak savaşı Avrupa'nın Türkiye'ye yaklaşımında yavaş ve derin bir farklılaşmanın temellerini atmış görünüyor. Küresel şahinliğin Irak'tan sonra Suriye ve İran'ı kotarma hesabını bozabilecek tek dinamiğin, AB üyesi bir Türkiye olacağını baştan beri kestirebilen Batı Avrupa'lı strateji uzmanları sözünü ettiğim 'sıcak akım'da önemli bir etken.. Nitekim, bazı 'gizli stratejik rapor'larla ilgili sızıntılar, Batı Avrupa Ordusu ile ilgili şartlanmaların da gevşediğini düşündürtüyor. Kendi 'savunma gücü'ne NATO üyesi Türkiye'nin katılmamasını önce reddeden, ille olacaksa ancak 'paralı asker' düzeyinde yer almasını isteyen ve nihayet karar mekanizmalarında simgesel varlığımıza rıza gösteren Avrupa şimdi farklı açılımları tartışabiliyor..
Top bizim ayağımızda değil Açıkçası; ABD patronluğundaki NATO'yu - hiç değilse başlangıçta- 'terk etmeden dengelemek' için AB üyesi bir Türkiye'den daha kestirme yol yok. Onlar için sorun, Türkiye'nin askeri gücünden daha özel şartlarda yararlanmanın bedeli: "Bu, 70 milyonluk bir ülkeyi hazmetmenin maliyetine değer mi?" ABD'nin Avrasya'dan ve Ortadoğu'dan Avrupa'yı çembere almasını derin bir kaygıyla izleyenlere göre bu maliyet göze alınmalı.. Buna karşılık Türkiye muhaliflerinin eski gerekçelerini hala kararlılıkla savunmaya devam edeceklerinde de şüphe yok. Kimine göre bu gerekçelerin en önemlisi İslam'dır, kimine göre Türkiye'nin her durumda ABD adına bir 'Truva Atı' olarak AB içinde konuşlanacağıdır. Türkiye 'ev ödevleri'ni ne kadar başarıyla gerçekleştirirse gerçekleştirsin, üyelik hedefine ulaşması hala yaptıkları ve yapacaklarıyla ilgili değil.. İş, Avrupa'nın derinliklerindeki 'tek kutuplu dünya karşıtları'nın etkinliğine bağlı. AB maceramızda şu günü farklı kılan, bin kahırla yaşadığımız Irak savaşı.. Düne kadar 'AB üyesi Türkiye' ihtimalinden ürperen pek çok Avrupalı, ABD şahinliğinin yarattığı ürküntü ile Ankara'ya derin gülücükler yolluyor. Öyle iğrenç bir savaştan böyle bir barış.. Olur mu olur? Tarih cilveler okyanusu..
|