|
|
Bilgin ahlakı ve YÖK
BİRKAÇ gün önceki YÖK'le ilgili yazıma ilginç yankılar sürüyor. Bunun tek sebebi, zihniyet devriminin gerçekleştirilmesi ve hemen ardından ücret kepazeliğine son verilmesi yolundaki duam değildi.
Pek çok öğretim üyesi, YÖK konusuna ideolojik kaygılar ve yükselen değer gözlükleriyle bakmadığım için yankı verdiğini belirtti. Aksini söyleyenler, sinsice ideolojik bakan ve takiye yapan bir Cumhuriyet düşmanı olduğumu öne sürenler de oldu. Bazı yankılar uzun makaleler şeklinde geldi. Kimi öğretim görevlisi görüşlerini uzun uzun yazdı. Kimi de yayınlanmış farklı yazılar yolladı.
Şüphesiz bunlardan kısa sürede çok şey öğrendim. Çoğunluğun YÖK ile ilgili değişim ve iyileştirme çalışmalarından hiç umutlu olmadığını gözledim. Zaten önemli bir kısmı 'YÖK ıslah edilemez, ancak yok edilebilir' görüşünde ısrarlı. Onlara göre değişim YÖK'ün doğasına aykırı. Çünkü varlığının anlamı egemen olmak. Üniversite hayatına egemen bir tepe kurumun varlığını hazmetmek, verilebilecek en büyük tavizdir.
Her biri bağımsız olması gereken üniversitelere ille de ortak bir çatı lazımsa bu ancak bir tür üst hakemlik ve denetleyicilik kurulu şeklinde yapılandırılabilir. Aslında her özgür düşünce adamı doğal olarak bu köktenci görüşü benimser. 'Türkiye'nin özel şartları' başlığı ile dillendirilen itirazlar ise kökten tartışmalıdır.
İdare-i maslahat Lakin YÖK'çülük hala çok güçlü. Bu şartlar altında onu yok etmeyi, gecikmemesi dileğiyle gelecekteki daha demokratik günlere bırakarak gerçekçi bazı önerilerde bulunmak üniversiteler üstünde bir egemenlik kurulmasını onaylamak değildir.
Belli ki YÖK kavgası sürecek. Eleştiriden kutsamaya, duadan inkara kadar her türlü tepki, uzlaşamamak üzere daha epey sürecek. Bu noktada hayati beklenti, özeleştiri kültürümüzün gelişmesidir..
O zaman YÖK'çüler de, YÖK'ü eleştirenler de kendilerini verimli biçimde sorgular ve bir düzelme süreci başlayabilir.. Şu gün itibariyle YÖK tartışmasına katılanların fikirlerini derli toplu ifade edebildikleri ortamlar bizi yanıltıyor. Çoğu insan üniversiteleri küçük bir azınlıktan oluşan YÖK hanedanının perişan ettiğini düşünüyor ve savunuyor..
Oysa bu bizi, en azından YÖK öncesindeki ideolojik kürsü kirliliğini aklama sahtekarlığına düşürür. Şimdi; fikirlerin derli toplu ifade edildiği, hocaların güzel yazıp konuştuğu ortamları bir an bırakalım ve üniversite koridorlarına, özellikle öğretim üyeleri ve idareci kadrolarının dolaştığı katmanlara uzanalım..
Burada canlı gerçeği gördüğünüz zaman çürümenin 'hanedan tasallutu'ndan çok daha büyük bir afet boyutlarıyla ülkenin bilim fidanlığını kuruttuğunu fark ederiz. Öyle ki, bu canlı gerçeğin ortamında mükemmel bilim adamlarının bile sapıttığına tanık olursunuz. Sözgelimi dünya çapında bir matematikçi, idarecilik üstlendikten sonra öyle bir YÖK zavallısı olur ki, kendisine hayran bilim adamlarının hayallerini yıkar!
İnsanlık başka şey Siz zanneder misiniz ki, bilim hırsızlığı yapanlar sadece YÖK'çülerdir?. Siz zanneder misiniz ki üniversitelerde bilim veya makam kıskançlığı yüzünden birbirlerinin aleyhine adice dolap çevirenler sadece YÖK'çülerdir?.
Gerçi, idari işlere bulaşan bilim adamlarının kirlenme katsayısı muhakkak daha yüksektir ama bu, hastalığın salgın haline geldiği gerçeğini değiştirmiyor. Esasen idarecilik ve liderlik bilim adamını çoğu zaman bozmaktadır. Üstelik bozulma dahiler için de geçerlidir.
Newton gibi biri bile bu alemin makamları uğruna hırsa kapılabildiğine göre, bizdeki kaç öğretim görevlisi YÖK'ün içinde veya kirlettiği alanlarda gerçek bir bilim adamı olarak kalabilir, bilgi ahlakının örneği halinde yaşayabilir?
Hiç şüphe yok ki, bu mesleki ve akçeli kirlilik sadece üniversite ortamına özgü de değildir. Her tarafımızın döküldüğünü hepimiz biliyoruz. Lakin, bütün bir topluma yön verecek kadroları yetiştiren bilgi adamlarının dünyasında böyle şeylerin olması insana çok ağır geliyor.
Eski devrin 'kutsal adamları'nın yetiştiği yüksek medreselerden günümüzün en ileri Batı üniversitelerine kadar bütün üst düzey eğitim kurumlarında hala 'insan insanın kurdu' olmaya devam ettiğine göre, dönüp dolaşıyor ve hiçbir uygarlığın tamamen çözemediği soruna geliyoruz: Bilgi erdemi garanti etmiyor. Kanımca yalnız o kadar değil; ahmaklığı da önlemeye yetmiyor.
|