kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Kasım 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ŞEREF OĞUZ
ÖNERİ-YORUM

Farkında mıyız?

İnsan kaynakları yöneticilerinin bu yılki bir araya gelme gerekçesi, "Farkında mıyız?" sorusuna cevap aramaktı.
PERYÖN'ün 16'ncı İnsan Yönetimi Konferansı'ndaki tartışmalar, aslında geç de olsa insanın farkına vardığımızı gösteriyor gibi geldi bana.
Farkındalık arayışı, doğal olarak insana dair her şeyi kapsıyor.
Hele ki bu insan, işletmemizin personeli ise...
Cem Boyner, " her personelin içinde bir insan yatar " yaklaşımıyla insan yönetmenin ne kadar rafine bilgi ve görgü gerektirdiğini anlatıyordu; " Neticede hayatında verilecek tek ve en önemli karar, birlikte çalışacağımız insanın kim olduğu ve bizim onun elinden nasıl tutacağımızdır."
PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Oğuz Duman, bu ve benzeri sorulara daha kapsamlı cevap arayacak olan Avrupa İnsan Kaynakları Kongresi'ne 2011'de ev sahipliği yapacağını anlatıyor.
En azından birileri, insan kaynağının hayati öneminde ısrar ediyor.
Teknolojiyi " insansız üretim " noktasından satın almaya hazır patron kafası, adına " insan kaynakları " dese de oluşturduğu kadrolarla " personel yönetmekten " öteye bir refleks geliştirmiş değil.
Hele ki bir kısım insan kaynakçısı, patrondan yana net tutumlarıyla çalışanları muma çevirme gayretinin yılmaz bekçileri haline gelmiş.
PERYÖN zirvesinde böyleleri var mıydı bilmiyorum ancak çoğu insan kaynakları yöneticileri, psikolojik terörün her türlüsünü
uygulayacak kadar işi azıtmış durumda.
Özellikle krizin zorladığı piyasa koşullarında bırakın ücret ve hak iyileştirmesini, mevcut işi korumayı bir şantaj aracına çevirmişler.
Öylesi uygulamalar görüyorum ki " insanlarımız, insan kaynaklarına emanet edilmeyecek kadar değerlidir " diyesim geliyor.
İşletmelerdeki en değerli varlığın insan olduğu gerçeği, farkındalık düzeyinde dahi olsa ilgimizi çekedursun, sorun daha derinlerde bir yerde yatıyor.
O da nimet-külfet dengesini kuramayan Türk işletmelerindeki ikili adaletsizliktir.
İlki, testiyi kıranla suyu getireni ayırt edemeyen " patron yanlısı ve kendi iktidar alanı odağındaki " insan kaynaklarının tutumudur.
İkincisi de işini iyi yapan insan kaynaklarının, çoğu patronun gözünde hala "stratejik öneminin" anlaşılmayışıdır.
Bu açıdan " farkında mıyız? " sorusu, doğru zamanda doğru yerde sorulmuş bir soru halini alıyor.