kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ŞEREF OĞUZ
ÖNERİ-YORUM

Altın şans

Ekonomistler, "paket ile dünya ipten döndü" diyor.
Papa ise "ilahi uyarı"dan söz ediyor.
Zenginlerin kafası karışık ve "kriz geçsin artık" niyazındalar.
Fakir fukara, "çok şımarmışlardı" mırıldanmasıyla mütereddit.
Son 10 günde yaşananlar gösterdi ki Kara Pazartesi aslında bir "öncül deprem" imiş.
Peki asıl deprem, geçen hafta yaşananlar mı oluyor?
Öyle olması umuluyor ve "artçı depremlere" rıza gösterip, her şeyin eski güllük gülistanlık haline gelmesi için dua ediliyor.
Umut, her şey olabilir ancak bir yöntem olamaz.
Yöntemi, bizlerin geliştirmesi gerekiyor.
1994 krizinden sonra çok az şey eski haline dönebildi.
2001 sonrasında eskisi gibi kalanları, tarih bile yazmaya değer bulmuyor.
Türkiye, "krizden öğrenen" refleksiyle her ne kadar bugün olan bitene aşina ise de (mevduata güvence, kamulaştırma, el koyma, kurtarma) küresel arenada yaşananların etkisi henüz tam olarak hissetmedi.
Bundan 3 ay öncesinde bangır bangır bağırıyorduk; "Kriz geliyor, tedbir geliştirelim" diye. Tedbiri geliştirecek olanlar, kamu veya ekonomi yönetimiyle sınırlı değil.
Ülkemize fon girişinin yapısı değişti. Özel sektörümüzün emdiği kaynakları, sanılanın aksine, kamudan daha verimli kullandığından emin değilim.
Değer yaratmayan iş süreçleri, çalışan ama kazanamayan şirket yapıları, süreç iyileştirmek yerine finansman enjekte etme kolaylığındaki pek çok şirketimiz, küresel tsunaminin alıp götüreceği "yığma kıyılarımız" olacak.
Şimdi daha net görülüyor ki "piyasa ekonomisi", kriz çözmek bir yana bizatihi kendisi kriz oluşturabiliyor. Bu da "yasa ekonomisi" arayışlarını acil ve elzem kılıyor.
Şu anda "durgunluk" olarak hissettiğimiz krizin kıyılarımıza ulaşması halinde, tedbir geliştirmek adına eğer Batılılar gibi davranıp Türkiye'nin selameti açısından birilerini kurtarmak zorunda kalacak isek, bunların çürükler olmaması gerekiyor.
Yıllarca yörelerimizi eşit kalkındıralım diye bölgesel kalkınmada, hak etsin veya etmesin her yöreye eşit kaynak aktardık.
Yöreler kalkınamadığı gibi kaynaklarımız da israf oldu.
Kriz, içi boşalmış, artık değer yaratmayan firmalarımızın sistemden temizlenmesi için altın bir şans olabilir. Neticede 17. büyük ekonomi olabilmek, çürükler yerine üretenleri tercihimize bağlı.