kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
12 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

"Derneğe bağış yapılmadı"

Giriş Saati : 12.09.2008 13:45
Güncelleme : 12.09.2008 18:12
Yeni Haber
Cumhurbaşkanlığı, Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanlığı konutundaki eşyaları Deniz Feneri Derneği'ne bağışladığıyla ilgili iddialar hakkında açıklama yaptı. ..
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamada, ''Dışişleri Konutu'ndaki tadilat çalışmalarında herhangi bir yardım kuruluşuna eşya bağışlanması söz konusu olmadığı'' belirtilerek, Cumhurbaşkanlığı tarafından da herhangi bir yardım kuruluşuna herhangi bir zamanda eşya bağışı yapılmamıştır'' denildi.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi açıklamasında, bir televizyon kanalının dün akşamki ana haber bülteninde, ''Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanlığı döneminde Dışişleri Konutu'nda yapılan tadilat sırasında çok sayıda eşyanın Deniz Feneri Derneği'ne bağışlandığı yolunda bütünüyle yalan bir habere yer verildiği'' kaydedildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

''Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Dışişleri Konutu'ndaki tadilat çalışmalarında, ne adı geçen derneğe ne de başka bir yardım kuruluşuna herhangi bir eşyanın bağışlanması söz konusudur.

Star Televizyonu, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in iddialarını haber yaparken, ne yazık ki konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı'na iddiaların gerçek olup olmadığını sormamış, dolayısıyla gazeteciliğin en temel ilkesini dahi yerine getirmemiştir. Ayrıca Çankaya Köşkü'nün önünden yapılan yayında, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, 'Cumhurbaşkanlığı'ndaki tadilat sırasında çıkan ve yenileriyle değiştirilen eşyanın Deniz Feneri Derneği'ne bağışlanıp bağışlanmadığı' sorusu da gündeme taşınmıştır.
Kesin olarak altı çizilmelidir ki, Cumhurbaşkanlığı tarafından da herhangi bir yardım kuruluşuna, herhangi bir zamanda eşya bağışı yapılmamıştır.
Aslında tüm bu iddialar, Cumhurbaşkanlığı makamını karalamaya yönelik olup, son günlerdeki bir tartışmanın içine çekme amacı gütmektedir.
Dolayısıyla, devletin en yüce makamının, böyle asılsız iddialarla ve çeşitli hesaplar güdülerek yıpratılmaya çalışılması kabul edilemez ve anlayışla karşılanması beklenemez.''


ARINÇ: DERNEĞİ HİZMETLERİNDEN DOLAYI SEVERİM


Eski TBMM Başkanı, AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç da Meclis Başkanlığı döneminde, Türkiye'deki Deniz Feneri Derneğine Üstün Hizmet Ödülü verilmesi ve Meclisin eski mutfak malzemelerinin, bu derneğe gönderilmesine ilişkin TBMM'de basın toplantısı düzenledi.

Kendisine atfen ''Almanya'daki Deniz Feneri Derneği yöneticileri eğer yoldan çıktılarsa, Allah belalarını versin'' şeklinde çıkan haberin yanlış olduğunu kaydeden Arınç, bela okumanın kendilerine yakışmayacağını söyledi. Arınç, ''Bazen ağızlardan kaçar ama herhalde en doğrusu, (Allah cezalarını versin) demektir'' dedi.

Türkiye'deki Deniz Feneri Derneğine, özellikle Ankara'daki şubesine, geçmişten bu yana yaptıkları hizmetlerden dolayı bir sevgisi olduğunu dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Buradaki arkadaşları tanıyorum, faaliyetlerine şahidim. Ama bu bireysel sevgi veya ilgi, kurumsal olarak yaptığımız işlerde bizi yanlışlığa sevk etmemelidir.

Meclis Başkanlığı dönemimdeki tüm işlerin hesabını verecek durumdayım. TBMM'de kullanım dışı kalan malzemelerin, kimlere, nasıl verileceği konusunda Maliye Bakanlığı açısından bazı yönetmelik hükümleri ve TBMM Başkanlık Divanı kararlarımız var. Başkanlığım döneminde iki kez karşılaştım: 2003'te eski lojmanlar terk edildikten sonra, buradan çıkan eski malzemeleri, Türkiye'deki okul ve pansiyonlara gönderdik. 300'den fazla okul, lojmanlardan çıkan masa, sandalye, yatak gibi eşyalardan yararlandı. Meclis içinde kullanım dışı kalan, eski malzemeler için de yasal prosedür var. Örneğin metal malzemeler MKE'ye gönderilir, kullanılacak olanlar varsa bunlar da kamuya yararlı dernek ve vakıflar ile okullara verilebilir.''


''CEMEVLERİNE DE GÖNDERİLDİ''

Arınç, kendi dönemlerinde mutfak malzemelerini yenilediklerini, eski tabak, çatal, kaşık, sürahi gibi malzemeleri, Türkiye'de ihtiyaç duyulan yerlere verilmesi için Başkanlık Divanı kararlarını uyguladığını bildirdi. Arınç, kendilerine başvuran ya da nitelikleri uygun dernek ve kuruluşlar varsa, bunlara da verdiğini belirtti.

Eski CHP Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, 2006'da ''Neden bu malzemeleri Kızılay'a değil, Deniz Feneri Derneği'ne verdiniz?''şeklinde soru önergesi sunduğuna işaret eden Arınç, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in de konuyu gündeme getirdiğini söyledi. Arınç, Ersin'i davet ederek, ''Bu kurumları açıklarsak, 'on tane tabağa muhtaç mıydılar' denilir, üzülebilirler. Kamuya yansırsa hoş olmayabilir, soru önergesinden vazgeçersen sevinirim'' dediğini, Ersin'in de onurlu davranarak, önergesini çektiğini anlattı.

Verdiği resmi cevabı okuyan Arınç, kullanılmayan tabakları, sadece Deniz Feneri Derneğine değil, aş ocağı, çocuk yuvası, huzurevi, cemevi ve okullara da gönderdiklerini bildirdi.

Arınç, ''Bizim mutfaktan çıkan eski malzemelerden bir miktarı, Ankara Deniz Feneri şubesine, diğer dağıttığımız yerlerle birlikte verildi. Usulsüzlük yok, doğru bir iş yaptığımız kanaatindeyim'' diye konuştu.


''İŞBİRLİĞİ YAPMADIM''

Bülent Arınç, 2007'de 14 milletvekilinin önerisiyle, Deniz Feneri Derneğine Üstün Hizmet Ödülü verdiklerini anımsatarak, ''11'e yakın yardım vakfıyla birlikte bu derneğe de ödül verildi. Almanya'daki Deniz Feneri Derneğinin kurucularını, yaptığı çalışmaları bilmem... Bu insanlarla hiçbir irtibatım, karşılaşmam olmadı, hiçbir işbirliği yapmadım. Türkiye'deki Deniz Feneri de Almanya'daki kuruluşla sadece isim benzerliği olduğunu söylüyor'' diye konuştu.

Artantaş'ın, dernekle ilgili 2006'da İçişleri Bakanının yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdiğine işaret eden Arınç, dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun verdiği yanıtın, kendilerinin ve Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği Başkanının söylediklerini doğruladığını belirtti.

Arınç, verilen yanıttan, iki derneğin isim benzerliği dışında bir bağlantısının olmadığının, yardım amaçlı olarak yurt dışından Türkiye'deki Deniz Feneri Derneğine bir miktar para gönderildiğinin anlaşıldığını söyledi.
Bülent Arınç, ''Türkiye'deki Deniz Feneri Derneğini suçlu görme psikolojisiyle bu açıklamaları yapmadım'' dedi.

"ALLAH CEZASINI VERSİN HALK DEYİMİDİR"

Bir gazetecinin, ''Böyle iddialar karşısında Allah'a mı havale etmek gerekir yoksa adli makamların harekete geçmesini mi beklemek gerekir?'' sorusuna Arınç, ''Allah cezasını, belasını versin, halkın ağzından sık sık çıkan sözlerdir, çok fazla kullanılmaması lazım. Bir kısım insanlar kendilerini savunurken, işi Allah'a havale ederler, bu yeterli ve doğru değildir. Cezalarını versin derken, maddi cezalardan da bahsettim. Her suç, iddia araştırılmalı, yasalara aykırı işlem yapanlar, cezalarını görmelidir, bu ceza hukuku anlamındadır. Sadece beddua, temenni etmekle bu işler geçiştirilmemelidir'' karşılığını verdi.

Arınç, ''Başbakan'ın, adeta bu haberleri yazanların Allah cezasını versin şeklinde bir tutumu var. Başbakan'ın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' diyen bir gazeteciye, ''Şunun veya bunun davranışlarını yorumlayacak, hüküm verecek durumda değilim, yaparsam nezaketsizlik olur'' yanıtını verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilintili bir şey söylemesinin doğru olmadığını dile getiren Arınç, bu şablona kim girerse de payını alacağını kaydetti.

''LANETLENECEK BİR İŞ''

Arınç, yardım toplama gibi insani bir olayda, merhamete, vicdana dayalı bir konuda toplanan paraların, kişisel hesaplara geçirilmesi ve kişisel çıkarlar için kullanılmasını yanlış, çirkin bulduğunu, lanetlenecek bir iş olarak gördüğünü söyledi.

Fakirler için toplanan yardım paralarını, zimmetine geçirenlerin, insanlık onurunu kaybettiğini, hiçbir zaman halkın içinde barınamayacağını dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu sadece Deniz Feneriyle ilgili konuşacak bir konu değil. Zaman zaman kişilerin maddi durumlarının yetersizliği nedeniyle kampanyalar açılır, ama duyarız ki toplanan paralar kişisel olarak harcanmış, zimmete geçirilmiştir. Bu tür olayları yapanlar, insanlık onurundan, vicdanından nasipsiz insanlardır. Bu tür insanları, siyasi kimliğine, inancına, görüşüne bakmadan dışlamak, yanlış bulduğumuzu söylemek zorundayız. Ancak bunu yaparken de dikkatli olmak durumundayız. Mahkeme kararı henüz elimize geçmemişken, bazı insanları alelusul suçlamanın, kamuoyunda suçlu hale getirmenin, peşinen mahkum etmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Bugün Deniz Feneri üzerinden, bütün yardım kuruluşlarını yıpratacak, yaralayacak kampanyayı açarsak, henüz yargı kararı olmadan, herkesi suçlu ilan edersek, diğerlerine de zarar vermiş oluruz.''

''MERKEL'İ, BÖYLE BİR SUÇUN FAİLİ KABUL EDEBİLİR MİSİNİZ?''

Arınç, bir gazetecinin, ''Davada, AK Parti'ye yakınlığı olan kişilerin söz konusu olmasına rağmen, AK Parti'nin asıl üzerine gidilmesi gerekenleri değil, basın ve muhalefeti suçladığını'' ifade etmesi üzerine, medyanın dava konusundaki bazı tutumlarının eleştirilebilineceğini bildirdi.

Yargı süreci sonuçlanmadan, insanları peşinen suçlu kabul etmenin doğru olmadığını ifade eden Arınç, manşetlerde, Erdoğan veya AK Parti'nin suçlanmasının, siyasal amacının olabileceğini savundu.

Arınç, bir gazetenin, elde ettiği bilgi kırıntısını teyit etmeden, manşete çekmemesi gerektiğini vurgulayarak, ''Suç ortağı gibi gösterilen kişinin, Türkiye'nin Başbakanı olması fevkalade üzücü bir olaydır'' dedi.

Almanya'daki yargılama sürecinin devam ettiğine dikkati çeken Arınç, bununla ilgili Türkiye'de bir tahkikat yapılması gerektiğini vurguladı. Arınç, şunları kaydetti:

''Başbakan ile ilgili olarak, söylenen şey, oradaki bir kişinin 'al şu parayı filana ver, filan da filana götürsün...' 3 kişi var, 3. kişi Başbakan ama ne buraya gelen, ne para verdiğini söyleyen, ne paranın verildiğine dair belge var. Çok çirkin bir şey. Ceza davasının temel ilkesinde, birinin 'ben bu suçu işledim' demesi yeterli değil. Bir adam 'ben şunu öldürdüm' dese, yeterli değildir, maddi delil aranır. Türkiye'de bir Alman üzerinde 10 kilogram eroinle yakalansa, 'Bana bunu Angela Merkel verdi, Türkiye'ye vermemi söyledi' dese, ne düşünürsünüz. Siz, Merkel'i, böyle bir suçun faili olarak kabul edebilir misiniz? Türkiye'de 100 YTL'ye hayatını pazarlayanlar var, bunun eline 10 bin verseniz, 'Toplumun en itibarlı saydığı kişiyle her gün bir arada oluyorum' dese, ne düşünürsünüz? Herkes bir şey söyleyebilir. Geçmişte bu oldu, bir milletvekili yurt dışında yakalandı, eroini geçmişte, Türkiye'de başbakanlık yapan bir kişiden aldığını söyledi, yargılama sonucunda iftira olduğu ortaya çıktı.''

''BAŞBAKAN, NASIL SUÇLANABİLİR?''

Almanya'da iki kişinin, kendi aralarında böyle bir şeyi konuşmuş olsa bile bunun Erdoğan ile ilgisinin ne olabileceğini soran Arınç, şöyle devam etti:

''Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı nasıl suçlanabilir, aleyhinde nasıl bir delil olarak gösterebilirsiniz? Bu vicdansızlık, hukuksuzluk değil mi? Başbakan'ı sevmeyebilir, görüşlerine muhalif olabilirsiniz ama iki serseri böyle bir laf etti diye, Türkiye'de Başbakanı suçlamaya yetecek bir delil olması mümkün mü? Vicdanlı olalım. Ceza hukuku, kendi prensipleri içinde bile böyle bir şeyi kabul etmez. Bu davanın iddianamesinde ve yargılama sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ını suçlayabilecek bir şey olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Bu irtibat kurulacaksa da savcılar, yargı yapacaktır.''

RTÜK BAşkanı Zahid Akman ile ilgili bir soru üzerine Arınç, Akman'ın elindeki mahkeme kararlarına itibar edilmesi gerektiğini belirtti.

TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın, anayasa ve bazı yasalarda değişiklik için siyasi partilere yaptığı uzlaşma çağrısının anımsatılması üzerine Arınç, komisyona üye verenlerle, uzlaşma komisyonunun kurulmasının yararlı olabileceğini bildirdi.

AA