kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
12 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Babahan: Medya ile işler arasına kalın çizgi çizilmeli

Giriş Saati : 12.09.2008 12:27
Güncelleme : 12.09.2008 18:12
Yeni Haber
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, NTV'deki "Yazı İşleri" programında açıklamalarda bulundu. "İktidar ve Medya" ilişkileriyle ilgili konuşan Ergun Babahan, "Medya ile işler arasına kalın çizgi çizilmeli" dedi.

Son günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Aydın Doğan arasındaki tartışmalarla ilgili olarak Babahan, "Bugün yazdığım gibi, Umur Talu'nun hep yazdığı gibi, benim ilk dönemde çok üstünde durduğum gibi, gazeteci kimliği ile işveren kimliğinin birbirine karışmasından kaynaklanan sıkıntıların dışa vurumu yaşanıyor. Biz medya çalışanlarını huzursuz etse de. Belki de hayırlı oldu. Türkiye'de medyanın yeniden şekillenmesi için belki iyi bir fırsattır diye düşünüyorum" dedi.

"Bu kavga biter mi?" sorusuna "Tahminim Başbakan 1-2 defa daha bunun üzerinde durur, bundan sonra kendi mecrasında unutulur gider diye düşünüyorum. Fakat sağlıksız bir ortam doğdu. Türkiye'de şu anda itibar ve inandırıcılık konusunda ciddi bir güven sorunu var. O medya grubu ile Başbakan'ın iş görüşmelerini, perde arkasını çok bilmiyorum. Talepler nedir? Ne gibi istekler olmuş? Hangileri kabul edilmiş? Hangileri edilmemiş bilimiyorum. Zaten burada rahatsız edici olan insanların hem medya patronu hem işadamı kimliği taşıması. Ayrı gruba ait bütün yazarlar tek bir sesten, ağızdan, fikirden yola çıkıyor görüntüsü verdi. Yoksa elbette tüm gazete ve köşe yazarları dilediğini özgürce yazabilmeli. Yolsuzluk varsa yazabilmeli. Başbakan da kendine yakın gördüğü insanlara yönelik suçlanmalardan ya da eleştirilerden rahatsız olmamalı. Gereği neyse onu yapmak zorunda. Demokrasi dediğimiz böyle bir şey. Gazeteci olarak görevimiz yönetenleri denetleyebilmek. Türkiye'de son dönemde bu işler fazla birbirine karıştı. Demokratik sistem içinde bütün kesimler neredeyle yeniden yapılanma çabasına girdi. İşte bankacılıkta görüyoruz. Dünyada kıyametler koparken Türkiye Derviş döneminde gerçekleştirdiği reformlar sayesinde bankacılık sistemini sapa sağlam ayakta tutabildi. Aynı düzenlemeyi, aynı yenilenmeyi, çok sesliği ne yazıkki medyada yaratamadık" yanıtını verdi. Medyada çok büyük bir grupla diğer grupların çekişmesi olduğunu vurgulayan Ergun Babahan, "Bu sağlıksız bir tablo yaratıyor" diye konuştu.

Köşe yazarlarının olabildiğince özgür yazması gerektiğini söyleyen Babahan, şunlara dikkat çekti: "Benim Sabah'ta yaklaşık 20'inci senem, kısa bir kaç arayı saymaz isek. 2002'de tekrar genel yayın yönetmeni olarak döndüğümde çok sıkıntılı bir tablo almıştık. Yalnız şöyle bir okulda yetiştik. Biz Dinç Bilgin ile birlikte geçtik bu süreçten. Köşe yazarlarının olabildiğince özgür yazması, köşe yazarlarına müdahale edilmemesi önemli. Gazetede çok farklı seslerin birarada yaşaması ve köşelerdeki rekabetin okuru memnun etmesi. Yoksa bu her sayfada bir Hıncal Uluç olsa heralde okurları rahatsız eden bir tablo ortaya çıkar. O nedenle biz gazete içinde farklı seslerin olmasından, hem gerektiğinde gazete patronajını, gerektiğinde hükümeti, gerektiğinde medyayı eleştirebilen yazarlar olmasından çok memnunuz. Bunun bir sağlıklılık işareti olduğuna inanıyoruz."

Konuşmasında Sabah Gazetesi'nin satış süreciyle ilgili yaşananlara da değinen Babahan, şöyle konuştu: "Elbette gazete içinde de kaygılar, acaba diyen arkadaşlar oldu. Oturduk yeni patronajla konuştuk.Nasıl olduğunu anlattık Sabah'ın. Onlar da Sabah'ın aynen devam etmesi gerektiğini, değerini ancak bu şekilde koruyabileceğini dile getirdi. Liberal, demokrat çizgide yoluna devam etmesinin kendileri için büyük güvence olduğunu söylediler. Bugüne kadar o yolda çabalıyoruz. Elbette bu dönemde "Ergenekon Davası", "kapatma davası" gibi çok kritik olaylar yaşadık. Bunların bir takım yansımaları olmuştur elbette yayıncılık anlayışımıza. 27 Nisan Muhtırası'ndan başlayan süreçte Çalık Grubu yokken biz siyaset izledik. 2002'den itibaren benzer siyaseti izliyorduk. Hatırlarsanız o zaman "Anadolu İhtilali" manşetini biz atmıştık. Türkiye'de yeni bir dalganın geldiğini gören anlatan bir manşetti bu. Bu çizgide devam ettik. Türkiye'de iktidarların halk oyuyla gelip halk oyuyla gitmesi gerektiğine inanıyoruz."

"Patronun kendi işini kendi yapması, bizim kendi işimizi yapmamız gerektiğine inanıyoruz" diyen Babahan, "İdeali ama artık imkansız olan bir nokta, medya sahipliğinin, sadece medya sahipliğiyle sınırlandırılması. Ama bugün geldiği büyüklüklerde bu artık çok mümkün gözükmüyor. O zaman diyoruz ki medya ile diğer işleri arasında kalın bir çizgi çizilsin. Kendisi ne iş yapıyorsa onu yapsın. Biz de kendi işimizi yapalım. Başka türlü Türkiye'de sağlıklı bir yayıncılık anlayışına, güvenilirliğe, itibara kavuşamayacağız gibi görünüyor" vurgusunu yaptı.