Sadece haz almak için yaşayan, bu maksatla akla gelmedik yollara başvuran bir soyuz bugün. İşte bunun ifade edilmesidir sosyal pornografi ama ikinci elemanla bütünleşince daha da anlam kazanıyor: Beden....
Bundan birkaç yıl önce bir kitap yazmıştım:
Cinsellik, Görsellik, Pornografi başlığını taşıyor ve görsel dünyanın anlamını arıyordu. O anlam zengin, karmaşık ve zorludur.
Ben kitapta pornografinin görsel anlamından yola çıkıyor ve sonunda sosyal pornografi dediğimiz bir noktaya eriştiğimizi vurguluyordum. Sosyal pornografi hayatta mahrem kalması gereken her şeyin ulu orta söylenmesi, ortaya saçılması ve insanların bunu izlemekten haz almasıydı. Bu bakımdan Batı kültür ve bilinç tarihinin çok önemli bir kavramı olan
itirafın anlam değiştirdiğini ve
ifşaatla bütünleştiğini öne sürmüştüm. Bizim basınımızın evvel Allah tamamı, dünya basının belli bir bölümü bu ifşaatpornografi ilişkisini kaşıdıkça kaşıyordu.
Bu oluşumu hazırlayan iki büyük olgudan söz edilebilirdi. Bunların ilki
haz duygusudur. Kendi başına ele alınınca son derece insancıl olan ve yaşama içgüdüsünün önemli bir parçasını meydana getiren haz kavramı, aynı akış doğrultusunda değişime uğramıştır ve şimdi
hedonizmle bütünleşmiştir. Sadece
zevk-haz almak için yaşayan, bu maksatla akla gelmedik yollara başvuran bir nesil veya soyuz bugün. İşte bunun ifade edilmesidir sosyal pornografi ama ikinci elemanla bütünleşince daha da anlam kazanıyor:
Beden.
Bütün o ifşaatlar, bütün o hedonizmler, bütün o teşhirler artık beden üstünden yaşanıyor. Beden bugün bir ifade aracı. Öyle olunca da neredeyse bizden kopmuş, dışımıza çıkmış, çeşitli maksatlarla kullandığımız bir varlık beden. Beden diğer unsurlarla bütünleşerek öne çıkınca da pornografi çemberi tamamlanıyor. Yoksa pornografi dediğimiz nedir ki?
Bedenin kendisine ait gerçekten soyutlanıp salt bir haz aracı olarak sunulması ve izleyenin onu sadece bu bağlam içinde algılaması değil midir pornografi? Bütün bunlar son 10 veya 15 yılda çok sistemli bir biçimde
tüketim endüstrisinin gizli yöntemleriyle hayatımıza sokuldu.
(Türklerin tüketim kültürüne de bir ad buldum:
Türketim!) Hepimiz farkında olmaksızın bedenlerimizle uğraşmaya başladık. Nasıl bu hale geldik veya geliyoruz derseniz yanıtı çok basit:
Spor, estetik ve diyet üçgeni taşıdı bizi buraya. O nedenle son zamanlarda ben de tam bu adla bir kitap yazayım diyor, onu da yazacağım mesela 14 bin 757'nci kitap olarak listeme geçiriyorum.
Tam bu düşüncelerle meşgulken yazmayı düşündüğüm şu kitap ve genel olarak üstünde durduğum bu düşünceler nedeniyle yakın ilgi alanım içinde bulunan
Susie Orbach'la yapılmış bir görüşme
New York Times'ın ekinde yayınlandı.
LADY DIANA'YI TEDAVİ EDEN KADIN Orbach öyle yabana atılacak bir isim değil. Bir psikiyatrist ve yememe, yediğini kusma hastalığından ötürü
Lady Diana'yı ve
Arnold Schwarzenegger'i tedavi etmiş. Beni daha çok yayınladığı
Fat is a Feminist Issue (Yağ Feminist Bir Meseledir) kitabıyla, yeme alışkanlıkları üstüne yazdıkları (
On Eating) ve nihayet, seks konusundaki görüşleri ilgilendiriyor. Son kitabını ise şu sıralar okuyorum ve beden konusunu irdeliyor:
Bodies: Big Ideas/Small Books (
Bedenler: Büyük Düşünceler/Küçük Kitaplar)...
Orbach'ın görüşleri, hani utanmasam neredeyse andığım kitabımdaki görüşlerimden çıkmış diyeceğim ölçüde benimkilere benziyor. İnsanların bir
ebedi gençlik peşine düştüğünü, bunun unsurlarının
Batı tipi beden (ben kitabımda buna
Greko-Romen beden demiştim) 'görüntüsünden' kaynaklandığını belirtiyor.
Farklı ırksal özelliklere sahip kadınların ve kızların mesela Japonya ve Kore'de gözlerini ameliyat edip 'Batılılaştırdıklarını' söylüyor. Fakat daha önemlisi diyet konusunda söyledikleri.
Haklı ve tutarlı olarak bunun da o malum gençlik- Batılılık tutkusundan kaynaklandığını
spor-diyet-estetik üçgeninde insanların çıldırdıklarını yazıyor.
Üstüne üstlük yaptığı incelemelerde kimsenin diyet yaparak aldığı kiloyu verip indiği noktada kalamadığını belirtiyor.
Elbette insanlar kilolarından şikayet edebilirler ama o zaman niçin fazla yiyip kilo aldığını bulmak için önce bir psikiyatriste gitmek zorundalar. Yani, sorun bedenimizle barışık olup olmama sorunudur. Kendi iç dengemizi muhafaza ediyorsak zaten fazla yemiyor ve kilo almıyoruz. Tersi, bir diyetisyen değil, bir ruh hekimi sorunudur. Diyet yapmaya başladığı anda insanın tüm ruhsal biyokimyasının dönüşmeye başladığını ve acı çekmeye koyulduğunu anlatıyor. Bunun insanlarda beden nefreti yarattığını vurguluyor.
Orbach 62 yaşında, yüzünde birçok kırışıklıklar ve hafif bir karnı var. Estetik yaptırmam diyor ve basküle de en son yıllar önce ikinci çocuğunun doğumundan sonra çıkmış. "Kilo almadım," diyor.
Estetik önemlidir. Bana kalırsa hayattaki en önemli şeydir. Yerleşik bir estetik bilinci olan insanlar zamanın bedenlerine getirdiği farklılığı kullanmayı da bilirler. Estetik ameliyattan geçenlere bir diyeceğim yok, olamaz da. Ben daha çok diyet delileriyle uğraşıyorum. Etrafımda kilo vereceğim diye uğraşan dostlarımı gördüğümde endişe ediyorum. Daha çok yaşayacağım derken insanların kendilerini parça parça öldürdüklerini içim acıyarak izliyorum. Ben de haftada üç gün spor salonuna gidiyorum ama egzersizden çok galiba 'alan çalışması', yani etrafa bakıp gözlem yapmak için. Başka türlü hem spor yapıp hem kilo almayı insan nasıl açıklar?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 22 Mart 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/22/pz/haber,ED266A082B57465D8CDDCB1FCC29B0B2.html
Tüm hakları saklıdır.