kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ben özür diliyorum ya devlet?

Sadece Türkiye'de değil dünyanın birçok yerinde devlet tarihte yaşanmış olaylar nedeniyle özür diliyor. Aralarında tarihe geçmiş bazı örnekler var. Alman sosyal demokrat lider Willy Brandt'ın Yahudilerden özür dilemesi bunların başında gelir. Fransa'nın iki yüzyıl sonra kafasını kestiği Kral'dan bir anlamda özür dilemesi gene öyledir. Moskova davalarında mahkûm edilenlerin iade-i itibarları bu cümledendir. Anlaşılıyor ki, siyasal tartışma ve kavga bir yana siyasal mahkûmiyet hele siyaseten ceza vermek ve öldürmek belli bir dönem için doğru görünse bile tarih içinde daima geri dönüp atanı vuran bir bumerangdır.

Ve Türkiye...
Geçen günlerde gazetelerde yer alan ve yakın tarihimizi doğrudan doğruya ilgilendiren iki olayı izleyince Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi vatandaşlarından ne zaman özür dileyeceğini sordum kendi kendime. Böyle bir yargıda ilk kez bulunmuyorum kendi payıma. Öteden beri Türkiye'de devletin toplumu ve yurttaşı hiç akıl almayacak ölçülerde hırpaladığını düşünmüşümdür. Kökleri bizim kerim olduğu söylenen ama aslında ceberut olan devlet geleneğimizde bulunan hukuku hiçe saymış bu eylemler yakın tarihimizin yüz karasıdır. Neler mi?..
* Bu ülkede devlet kontrolünde Çorum ve Maraş katliamları yaşandı.
* Yeterince araştırılmadığı için 12 Eylül öncesinde 5000 kişinin ölmesine devlet örgüt ve kuvvetlerinin göz yumduğu bizzat dönemin başbakanı tarafından (Süleyman Demirel) çok ilginç bir biçimde dile getirildi.
* Kanlı Pazar yaşandı.
* 1 Mayıs katliamına göz yumuldu.
* Nihayet 12 Eylül cunta dönemi ve faili meçhul cinayetler.

12 Eylül ve cunta
Dünyada faillerini daha sonra demokratik döneme geçildiğinde yargılamayan askeri darbeler ülkesi sadece Türkiye'dir. Yargılamak ne kelime? 12 Eylül'ün koltuğundan ettiği ve kendi tabiriyle yedi sene dört duvar arasında oturmaya mahkûm kıldığı dönemin Başbakanı Demirel daha sonra Cumhurbaşkanı olduğunda Kenan Evren'i makam uçağıyla aldırıp Köşk'te ağırlamıştır. O 12 Eylül ki, 18 yaşını doldurmamış çocukları idam etti. Yüz binlerce insanı fişledi. On binlerce insana sistematik olarak işkence etti. Binlerce insanı zindanlarda yıllarca tuttu.
Son örnek Ramazan Yukarıgöz . İdamından birkaç dakika önce yazdığı mektup annesinin eline 26 yıl sonra geçti. O satırlardaki naiflik, annesine hitabındaki çocuksuluk, son anında bile onurla direnirken yaşadığı insani hassasiyet ve nihayet "Seni canından çok seven oğlun" deyişindeki...
Bu çocuklar devleti yıkacaklardı, o nedenle "öldürülmeleri" gerekiyordu; devlet onlardan öldürerek kurtulmasaydı parçalanacaktı, öyle mi?.. Yukarıgöz'ün annesi belki de siyasetin insanlık kısmına ait tarihsel cevabı verdi ve "Bugüne kadar bekledim, yargılanmalarını görene kadar da ölmeyeceğim." Ama o resimlerdeki anne suratının ifadesine bakın. Onun yaşadığı çileyi ve onulmaz acıyı görmemek mümkün mü?
Bizim görmemiz ne ifade eder, asıl görmesi gerekenler onu fark etmiyorken?

Kuyular, faili meçhuller ve devlet
Ve nihayet kuyular açılıyor, içlerinden insan kemikleri, yanmış elbise parçaları çıkıyor.
Bu mudur devlet olmak, büyük devlet geleneğine sahip olmak? Yakın tarihimizdeki Kürt-Türk savaşının gerçeği nedir, diye sorduğumuzda bugün cevap veremiyoruz. Hele bu olaylara bakınca işler daha da karışıyor. Hele bir ülkede 19.000 faili meçhul cinayet işlendiği düşünülürse durumun vahameti daha da belirginleşiyor.
Popüler tarih bilgisiyle bilimsel tarih bilgisi arasındaki ilişki şudur: popüler tarih bilimsel tarihin saptadığı bilgiye sahiptir ama onu görmezden gelir. İşte faili meçhuller budur. Herkes onları biliyordu, gerçekleştirenler ortadaydı ama herkes o konularda susmayı tercih etti.
Belki bundan sonra bazı karanlık noktalar aydınlanacak. Umarız öyle olur. Umarız bu devlet de kendi vatandaşından ve yakın tarihinden özür dilemenin erdemini yaşar.
Yoksa Yukarıgöz'ün hiç kapanmamış gözleri tarihin, hukukun ve vicdanımızın üstünde olacaktır.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın