George Friedman'ın safsatalarına şiddetle karşı çıkmak gerektiği bir gerçek ama onun ötesine geçerek bakıp,
Türkiye'nin son dönemlerde dış politikada ve uluslararası arenada kazandığı yeni konumu iyi fark etmek ve ondan yararlanmak gerek. Bu çeşitli nedenlere bağlı olarak ele geçmiş bir altın fırsattır ve yabana atılması, harcanması çok yazık olacaktır.
Böyle bir durumu hazırlayan iki önemli neden var.
Birincisi dünyanın Bush sonrasında Obama ile başlayan bir yeni döneme girmesi; iki, Türkiye'nin bütünüyle jeopolitik konumundan kaynaklanan avantajlarının bu aşamada özellikle Amerika için çok önemli bir kilit olması. Yeni dönem, yeni politika Obama sonrası dönem özellikle
Ortadoğu'da daha insancıl bir politikanın uygulamaya koyulması anlamına geldiği gibi ABD'nin bu bölgede enerji konusunda yeni açılımlara hazırlanmasını da bir potansiyel olarak içinde barındırıyor. Hemen şunu belirteyim ki,
ABD dünyanın neresiyle ekonomik bir nedenden ötürü ilgilenmişse oraya ilkin demokrasi konusunda eleştiriler yöneltmiştir. Bu durum
Türkiye için de aynen böyle olmuştur. 1946'da savaş sonrası dönem için yayını kurarken ABD önemini fark ettiği
Türkiye'ye önce demokrasi "ihraç" etmiş, sonra diğer siyasal yaklaşımlarda bulunmuştur.
Bundan sonra aynı şeyin Ortadoğu'daki diğer devletler ve hatta Rusya için geçerli olabileceği öne sürülebilir.
Ortadoğu hanedanlıklarının demokrasiye geçmesini istemek, beklemek yakın dönem için bir hayal değildir. İşte o hazırlık içinde
Türkiye iki önemli özelliği nedeniyle gündemdedir.
Müslüman, demokrat, Batılı Türkiye hem Müslüman bir ülkedir hem de demokrat . Gene bu nedenledir ki, Hillary Clinton son ziyaretinde
Türkiye için
"ılımlı İslam" demeyeceklerini belirtmiştir.
Bu Türkiye'nin yakın dönemde Müslüman kimliğini çok daha demokratik ve Batılı bir anlayış içinde kullanacağı, Amerika'nın da İslam'ı bir politika unsuru olarak büsbütün kenara iteceği anlamına gelir. Obama'nın ziyareti de bu minval üzere düzenlenmiş bir ziyarettir.
Türkiye radikal veya ılımlı İslam'dan uzaklaşarak ama Müslümanlığı bir kültüreltoplumsal varlık şeklinde içinde yaşatarak ve Batılıdemokratik bir ülke sıfatıyla herhalde ABD'nin yakın dönemde çok önemli, çok ciddi bir müttefiki olacaktır. Bu perspektif
Türkiye'nin bugün uluslararası politikada istediği her şeyi elde etmesi anlamına geliyor. PKK sorununu aşmış, Davos sonrası tartışmaları kendi lehine çevirmiş, İsrail'i geriletmiş ve kendi çizgisine çekmiş, haklılığını kabul ettirmiş, Clinton'ın gelmesini sağlamış ve Obama'nın ziyaretini beklemeye başlamıştır
Türkiye.
Böyle bir tablonun önemini görmemek olanaksız. Fakat böyle bir tablonun yakın dönemde
Türkiye'nin iç politikasını da yakından etkileyeceği bir o kadar gerçek.
Bu etkileşim içinde en önemli unsur Türkiye'nin anlamsız Osmanlıcılık naraları atmaması ve dış politikasını, çevresinde meydana gelen değişimi ve dönüşümü daha derinlikli bir kültür perspektifiyle kavramasıdır. Gerisini tarih halleder!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 13 Mart 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/13//haber,D45E9CE31AEF442280FDF1B88B029D57.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.