Zaman zaman hiç katılmadığım görüşler öne sürse ve nispeten daha eski bir ekole bağlı olsa da çok büyük bir tarihçi olduğuna dair hiç kuşku taşımadığım
Bernard Lewis'le ben Princeton'dayken zaman zaman yemek yiyorduk ve her defasında Doğu toplumlarındaki sosyal menfaat ilişkileri hakkında sohbet ediyorduk.
Lewis çok önemli bir saptama yapıyor ve sadece Türkiye'de değil Ortadoğu'daki tüm ülkelerde bir aile mensubunun belli bir güç (kazanç, iktidar, çevre, ilişki) sağladıktan sonra bunu çevresine dağıtmamasının bir tür yozlaşma olduğunu öne sürerek rüşvet türü ilişkilerin doğal ya da tarihsel bir yanı olduğunu vurguluyordu. Buna karşılık bireyin çok geliştiği toplumsal ilişkilerin dahi bireycilik etrafında örüldüğü Batı'da model bunun tersinedir diyordu. Yani eldeki imkân ve kudret başkasına kullandırılırsa bu bir tür çöküş ve dejenerasyon kabul edilir. Aile iktidarları Bu saptama
Türkiye'de bu alanda yaşananların önemli bir bölümünü açıklar.
Feodal ilişkilerin her şeye rağmen henüz yeterince çözülmediği, büyük aile kavramının büyük kentlerde bile son zamanlarda çok yaygınlaşmış gettolaşma içinde bütün boyutlarıyla yaşadığı bir toplum düzeninde kudret sahibi insanın elindeki imkânı yakın çevresiyle paylaşması kaçınılmazdır. İtalya'da görülen ve aile temeline dayalı mafyalaşma bugün
Türkiye'de de egemendir. Henüz yeterince araştırılmadığı için ayrıntılarını çok iyi bilmiyoruz ama bugünkü
Türkiye'yi belli feodal ailelerin yönettiğini fark etmeyen var mı?
Söz konusu aile örgütlenmesi Cumhuriyetin uzun bir tarihi boyunca eğitim ve bürokrasi düzeyindeki bir rant dağıtımına dayanıyordu. Bir ailenin mümkün olduğu kadar çok üyesi bürokrasiye o kesime ilk 'intisap' etmiş kişi aracılığıyla yerleştiriliyordu. Ne var ki, zamanla bürokrasinin kendisine dönük imkânları ortadan kalktı. Onun yerini
bürokrasiyi araç edinerek devletten rant sağlamak aldı.
Bütün partiler çıkmazda Son dönemin oluşumu pazartesi günü yazdığım gibi bunun da dışında kalıyor.
Yeni dönemde yani 1985 sonrasında Türkiye'de bilhassa yerel yönetimler yerel rantları kullanıyor ve bu kapalıfeodal aile ilişkilerinin gelişmesi üstünde çarpan ve çoğaltan etkisi meydana getiriyor. İnsanlar bu maksatla belediye meclisi üyesi olmak için çarpışıyor. Hiçbir parti bu oluşuma muaf değil. Nasıl olabilir? İşte CHP'de olanlar ortada, işte AKP'de yaşananları görüyoruz. Daha ileri giderek şunu söyleyelim:
çok uzun bir aradan sonra 1989 yılında yerel yönetimlerde iş başına gelen CHP'nin kontrol edemediği ilişki buydu. Büfe kapmaktan, diğer kentsel rantlara kadar her alana saldıran bir kesim söz konusuydu. Daha sonra yapılan araştırmaların ortaya koyduğu gibi bu ayrıca yerel siyasetle mezhep siyasetini, yerel siyasetle etnik siyaseti birbiri içine geçiriyor, birbiri içinde eritiyordu. Onlar devam ederken bu zincire sonradan hemşerilik bağı eklendi. AKP bu kervandan kopuk değil. O da bunun bir parçası, tıpkı ANAP gibi.
Eğitim egemen sınıfı ikame eden araç olmaktan çıkınca kendisini gösteren bu yoz düzen haydi diyelim ki özünde popülizme dayalı o kesimler için bir dereceye kadar anlaşılabilir. Peki, katılımcılığı, saydamlığı, yerel örgütlenmeyi kendisine hedef seçmesi gereken sosyal ve demokrat bir siyaset için tüm bunlar nasıl geçerli olabilir? Bunlar Türk siyasetinin yapısal sorunlarıdır, çıkmazlarıdır, öldürücü yaralarıdır. Bu sorunları aşmak bugünden yarına mümkün olmayacak. Belki hazin ama bu bir gerçek. Peki hiç mi aşılmayacak derseniz o başka yazıların konusudur.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 25 Şubat 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/25//haber,0A6F3B012F8F45029DF94CAD8EBA8ECC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.