kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Ocak 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İsrail'in hamlesini görmek

İtiraf edeyim ki dünya basınından benim beklediğimin çok üstünde bir eleştiri ve tepki alan İsrail saldırısı sadece bu ülkenin Filistinlilere karşı bir hamlesi olarak görülemeyecek ölçüde geniş anlamı olan bir hareket. Bu çıkışla birlikte bana göre uluslararası politika yeni bir dönemeç daha almıştır. Böyle değerlendirince İsrail saldırısı sadece bir politika yatırımı olarak görülemez. Zaten şaşırtıcı olan (belki de olmayan) ana husus bu hamlenin İsrail'deki kamuoyunun çok ezici bir çoğunluğu tarafından desteklenmesidir. Kaldı ki, bu hamleyle birlikte İsrail'de şahinler taktik üstünlüğü ele geçirmiştir.
Daha geniş bir çerçevede irdeleyince mevcut durumu çözümlemek İsrail'i kınamanın çok ötesinde kalan bir mekanizmayı anlamayı gerektiriyor. Bu çerçeve anlaşılmadan zaten Filistinlilerin çektiği acının yerli yerine oturtulması ve ona bir çare bulunması olanaksız. Bakalım şimdi...
1. İsrail'in saldırısı dünyanın 11 Eylül sonrasında içine girdiği demokrasi/barışgüvenlik/çatışma ekseninin güvenlik/çatışma yönünde ne kadar etkin olduğunu çok net biçimde gösteriyor. İsrail Hamas'ı, Hizbullah'ı söz konusu ederek ve onların kendisi için bir tehdit oluşturduğunu, şu kadar sürede şu kadar zarar verdiğini öne sürerek bu savaşı başlattı ve işin bu yönünü kullanarak kendisine dönük eleştirileri savuşturmayı başarıyor. Bu demektir ki, bundan böyle de gerek o bölgede gerekse dünyanın başka bölgelerinde demokrasigüvenlik zıtlaşması güvenlik odaklı ve zor kullanmayı içeren yaklaşımlar lehine işleyecektir.
2. Dünya İsrail'in girişimi ve onun şiddeti karşısında suskun kalmıştır. Bu tesadüfi bir susuş değildir. Dünya derken Batı'yı kastediyoruz. Bu Batı denen canavar özellikle ABD'nin dikkat ve denetimi altında elindeki en önemli güç olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni şu dramatik hal karşısında dahi çalıştırmamaktadır. Burada önemli olan BMGK'nin işe el koymasıdır. GK, varsın sonunda İsrail'i haklı bulsun ama önemli olan onun devrede bulunması ve etkinlik göstermesidir. Oysa bundan şiddetle kaçınan bir kurum var orta yerde. Neden?
3. Nedeni açık: 11 Eylül sonrasında Batı kendisini ve varlığını İslamofobiyle bütünleştirdi. İslam bütün kötülüklerin kaynağı kabul edildiğinden onunla bütünleşmiş ve Batıyla zıtlaşma anlamına gelen her türden görüş bir terörist yaklaşım olarak değerlendirildi. Yalan değil, bugün yukarıda adını saydığım kuruluşların tamamı terör-şiddet-İslam ekseni üstünde varlık buluyor. Fakat bu yaşananların meşrulaştırılması için yeterli değil, olamaz da. Tam tersine suratımıza çarpan bu özgül koşul BMGK'nin bile bu doğrultuda şirazesini ne kadar şaşırdığını çok açık ve ürpertici biçimde ortaya koyuyor. ( Hatta sadece BMGK değil kendisinden çok farklı şeyler beklenen Obama'nın suskunluğu bile dünyanın yakın gelecekte 'farklı bir yer' olmayacağını gösterdi, Obama balonunu çok erken bir tarihte söndürdü.)
4. Türkiye bu konularda elbette bölgede etkili bir rol oynayacaktır. Oynamalıdır da. Başka türlüsü olamaz Türkiye o bölgeyle hem yüzlerce yıl geriye giden ilişkilere sahiptir hem de o alanın en saygın ülkesidir. Bütün taraflarla çok önemli, somut ve iyi ilişkiler içindedir. Buna mukabil bölgede arabuluculuk ve çözüm etkeni olarak faaliyet gösterirken daha önce yaptığı hataları tekrarlamaktan dikkatle kaçınmalıdır. Hata dediğim şey vakti zamanında Meşal'in Türkiye'ye davet edilip Çankaya'da ağırlanmasıdır . Unutmayalım Hamas bugün gerçekliği kabul edilmiş ama niteliği üstünde kimsenin uzlaşmadığı bir örgüttür. Şimdi çözüm uğruna onun meşrulaştırılması anlamına gelecek bir girişim Türkiye'yi ikinci aşamada çok zor bir durumda bırakacaktır.
Şimdilik...