Yolu
Etiler 'e düşüp
Akmerkez 'in önünden geçenler kelimenin tam manasıyla bir heyulayla karşılaşıyor. Şehirle bağlantımı o yoldan sağladığım için başlangıçta devam eden çalışmanın ne olduğunu anlayamamış, olsa olsa her yıl karşılaştığımız bir başka ucubenin hazırlıkları sanmıştım. Ucube dediğim şey de Akmerkez binasının tam bir Arap mimarisi izlenimi yaratacak şekilde çok sakil bir estetik anlayışını yansıtan ışıkla "giydirilmesidir." Belki yeni yıla doğru bunu tekrarlayacaklardır, belki kriz diye bu yıl vazgeçeceklerdir, onu bilmem ama bu defa karşımıza çıkan yeni garabet ona rahmet okutuyor.
Bu defa akıl almaz bulduğum şey, bir
televizyon kanalının binanın yatay eksende devam eden bütün yapısını kapatacak şekilde, üstünde kendi reklamı bulunan panolarla örtmesi. Hani, yapılan işin bir şıklığı olsa, iş bir tasarıma ve inceliğe dayansa belki gene kabul edilmeyecekti ama hiç değilse bu kadar can da yakmayacaktı. Bu haliyle büsbütün batıyor insana.
Neresinden tutarak eleştirmeli bu çarpık yaklaşımı? Parası olanın reklamını her yoldan ve her şekilde yapabilmesindeki çarpıklık mı dile getirilmeli, yoksa bana göre ondan daha beteri olan şey mi, yani
toplumsal yanı her zaman mevcudiyetinin ayrılmaz bir parçası olan mimarinin bu şekilde hiçe sayılması mı?
Mimarlığın toplumsal dili Ben işin bu yanı üstünde durayım. Daha önce de çok yazdım, çok açık ve iyi bilinen bir gerçeği:
mimarlık ideolojik bir şeydir ve kamusal anlamını artistik anlamından ayırmak olanaksızdır. Bir yapı yapılır, yüzlerce yıl ayakta kalır ve o yapıya saklanmış olan estetik anlayış, onu tayin eden toplumsal ve kültürel unsurlar nesilden nesle aktarılır. Hiçbir yapı salt artistik bir içeriğe sahip olamaz.
Toplumsal planda estetik üretmenin veya estetiği toplumsallaştırmanın mimariden daha etkin bir yolu bulunmadığını da buraya kaydedeyim. Üstelik büyük ve kamuya açık yapılar mimarinin sınırlarını aşar ve şehirciliğin bir parçası olarak biçimlenir. Oradan hareketle de belirli bir kentte yaşayan insanın bilincini de bilinçdışını da etkiler. İşlevselcilik sonrası kentleşme Bu iş o derecede önem kazanmıştır ve mimarlığın kentleşmeyle kesiştiği bu nokta o derecede kabul görmüştür ki, bugün şehircilik alanındaki en önemli akım
işlevselcilik sonrası kentleşmedir (post functional urbanism) . İfade ettiği çok farklı ve daha geniş anlamların yanı sıra bu akımın şu anlamı da var:
kentler artık sadece basit işlevlere yönelik düzenlemeleri içermiyor. Hacimli alışveriş merkezlerinden her birisi ayrı bir estetik anıt olarak tasarlanmış iş kulelerine, çok amaçlara dönük olarak hazırlanmış yol ağlarına kadar yeni yapıları içeriyor. Buradaki ana mesele, estetiğin önceliği ve bu yapıların kentte işgal ettiği alanların gene de en verimli ve kentin geri kalanını rahatsız etmeyecek bir mantıkla düzenlenmesi. Dünya böyle bir dönüşümden geçerken ve mimarlık ve kentleşme, tasarım ve estetik artık hayatın her noktasını kaplarken, Akmerkez'e yapılanı nasıl karşılayacağız?
Sahipsiz mi mimarlık? Benim babam avukattı ve bütün hayatım
"istisna akdi" denilen mimarlık ve inşaat yapılarının telif hakları etrafında nasıl ele alınması gerektiğini irdeleyen davaların ayrıntılarını dinlemekle geçti.
Birçok yapının mimarı yapısına çivi çakılmasına izin vermezken, bugün karşı karşıya kaldığımız her türlü ölçü duygusundan da estetik ölçüden de bu derecede uzak girişimler karşısında yapıların mimarları veya genel olarak mimarlık örgütleri neden seslerini çıkarmaz? Neden bu ülkede sinemadan edebiyata resimden tiyatroya kadar her alanda "kötü" ürün de eleştirilir ama kötü mimarlık eleştirilmez? Akmerkez'in önünden geçerken gözlerimi kapıyorum, belki bu konuda birileri gözümü açacak bir şeyler söyler.
Yayın tarihi: 20 Aralık 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/20//haber,9081A95BDA95435FBEA8F3AE4AA173EF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.