Neredeyse
"kapıda" diyeceğimiz yerel seçimler için aday belirleme süreci
Türkiye'de demokrasinin siyasette ve siyasal partiler bünyesinde nasıl işlediğini göstermek bakımından da önemli bir mihenk taşı.
Melih Gökçek'in adaylığına giden yolda onun, partisinin ve nihayet
Türkiye'nin yaşadıklarını bütün bir toplum biraz şaşkınlık biraz da ikrahla izledi. Nasıl işlediği belli olmayan bir mekanizmayla Ankaralılar (veya bir başka şehirde yaşayanlar) dört yıl boyunca kendilerini yönetecek insana oy atacak.
Daha küçük yerleşim birimlerinde belki şahsiyetlerin ayrı bir anlam ve önemi olmaktadır ama herhalde metropolitan alanlarda aday çok daha farklı bir yöntemle belirlenmelidir. Demokrasinin özü demek olan
"yerel yönetimler" bunu daha fazla gereksiniyor.
Solda aday belirlemek AKP veya
MHP için ancak belli bir dereceye kadar öne süreceğimiz bu husus
CHP söz konusu olduğunda daha fazla önem kazanıyor. Nasıl kazanmaz? Bu parti sosyal demokrat olduğunu, solda bulunduğunu öne sürüyor.
Sol bir partinin katılıma, paylaşıma, ortak karar oluşturma ve alma yöntemlerine dayanması çok daha doğaldır. Hatta bu anlayışla bütünleşmemiş bir sol partinin olduğunu, olabileceğini düşünmek yanlıştır. CHP tüm bu nedenlerle bu dönemde adaylarını çok daha farklı bir yaklaşımla belirlemeliydi. Sol olduğunu söyleyen bir partinin solculuğu bu yoldan perçinlenebilirdi.
Seçime giden dönemde inandırıcılık sorunu bulunsa bile CHP'nin attığı bazı adımlar onun bir değişim içine girdiğini topluma ciddi biçimde düşündürmeye başladı. CHP'nin bu algıyı somutlaştırması gerekiyor. Sadece bir algı sorunu olduğu için değil, o dönüşümün sonuçlarına gerek partinin, gerekse toplumun yoğun biçimde ihtiyacı olduğu, o dönüşüm her iki kanada da katkı ve yarar sağlayacağı için.
Topluma kulak vermek Tam da bu nedenlerle CHP'nin yerel yönetim adaylarını tayin ederken toplumun sesine, sol bir parti olarak onunla ilişki kuran, yoğun bir ilişki içinde bulunan kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin ve çevrelerinin sesine kulak vermesi zaruridir. Tek adam diktatoryası olarak tecelli edecek bir "atama"dan ziyade ortaklaşa alınmış bir kararın CHP'nin çok uzun zamandır beklediği toplumsal kıpırdanmayı sağlayacağını herhalde düşünmeyen kimse yok, olamaz da. Ercan Karakaş örneği İstanbul adaylığı bütün bu belirttiğim noktaların somutlaşması için önem taşıyor.
Uzun bir süredir izlediğim bu süreçte, eski milletvekili ve bakan Ercan Karakaş'ın isminin çok farklı bir dinamik içinde ortaya çıktığını gördüm. Bu sadece Ercan Karakaş yakın dostum olduğu için değil bana çok nesnel nedenlerle farklı bir hususu çağrıştırdığı için de böyle. (Ayrıca onunla dostluğum siyaseten başlamıştır ve belirttiğim ilkelere olan bağlılığı o dostluğu geliştirmiştir.)
Dikkat ediyorum henüz kimse adaylığını açıklamamışken, aday olacağı besbelli isimler bu durumlarını ortaya koymaktan özenle kaçınırken Karakaş'ın adaylığı neredeyse toplumsal bir uzlaşmayla belirlendi. Ahmet Hakan'ın Hürriyet'teki köşesinde yaptığı saptamalar çok somut ve önemliydi ve bu gerçeği işaret ediyordu. Çok önemli toplum kesimleri, İstanbul için özellikle önemli olan Kürtler, Aleviler kitlesel olarak onu destekliyor. Kitle örgütleri onun arkasında yer alacağını beyan etti. Basın kimseye göstermediği bir ilgiyi ondan esirgemedi.
Bu, yeni, yenilikçi, yerel yönetim anlayışını toplumsal bütünleşme olarak gören bir yaklaşımın dışavurumu. Aşağıdan yukarıya gelişen bir adaylık oluşumu.
Diğer adaylar da şahsiyet olarak çok değerlidir, ona dönük bir şey söyleyemem ama kendisini, siyasal kişiliğini, demokratlığını çok uzun yıllar hem de bir siyasetçi olarak kanıtlamış birisiyle bu noktalarda onları eşit görmem. CHP'nin elinde altın bir fırsat var. Gerisini o değil halk bilecektir.
Yayın tarihi: 5 Ocak 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/05//haber,D8B9F49D6BA340E8B9F0FCB7C81DBDD1.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.