Dönem stratejik davranma zamanı ya... Ortalık, "
strateji "den geçilmiyor. Hemen her sivil toplum örgütünün veya düşünce platformunun dilinde aynı kelime;
strateji. Son birkaç haftada elimin parmaklarından daha fazla
strateji belgesi okudum.
Her biri
Türkiye'nin yakın gelecek vizyonunu tanımlayan belgeler.
Strateji üretim sektörü kısaca şöyle çalışıyor:
Önce bir
sivil toplum örgütü alıyorsunuz. Sonra
fiyakalı bir başlık buluyorsunuz.
Mesela "Küresel Kriz ve
Türkiye'nin 2023 stratejik vizyonu" vs...
Anahtar kelimeler içinde "
strateji ", "
vizyon ", "
gelecek ", "
sürdürülebilirlik " veya "
kriz " gibi moda kavramlar yer almasına dikkat ediyorsunuz. Daha sonra adının önünde mümkün olduğu kadar fazlaca
akademik unvan taşıyan kişilere başvurup,
siparişi veriyorsunuz. Bu rapor üreticileri,
DİE 'nin (pardon TÜİK olmuş)
resmi ama gayri ciddi verilerini derleyerek işe başlıyor.
Yetmiyor, son yıllarda sayıları hızla artan araştırma(!) şirketlerinin
ciddi ama gayri resmi verilerini alıyorlar.
Geriye bir kelime işlemci ile hesap tablosu programı kalıyor. Bir de
SPSS türü bilimselliğin derinine dalan(!) bilgisayar yazılımı kullanıyorsunuz.
Tabloları, rakamları ve
fiyakalı grafikleri uç uca ekleyip, aralarına da
günün modası ve
yükselen değerlerine uygun birkaç
hikmetli laf ekliyorsunuz. Üretim artık tamamdır.
Şimdi sıra, sunuma gelmiştir.
İçinizden en meşhurunuzu medyanın önüne çıkarıyor, bu "
şahane çalışmayı " anlatıyorsunuz. Ve
görevinizi yapmış olmanın derin huzuruna eriyorsunuz.
Buraya kadar anlattığım, madalyonun görünen yüzü. Öteki yüzde ise durum biraz farklı. Yaptığınız çalışma, birkaç hocanın verdiği ödev için
tuşlanmış malzeme arayan öğrenciye
kopyala yapıştır malzemesi üretmek dışında hiçbir işe yaramıyor.
Siz de bu çalışmanın sahibi, sözcüsü veya kotarıcısı olarak yakın çevrenizde "
Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu gelecek vizyonunu ortaya koyduk, stratejisini belirledik " böbürlenmesine ulaşıyorsunuz.
Ortada bilgiden ziyade niteliksiz rakama dayalı "
kanaat " dolaştığı için, aslında bu gayretinizle
cehaleti örgütlemiş oluyorsunuz.
Oysa gelecek vizyonuna, sağlam veriye ve stratejiye
ihtiyaç duyan o kadar çok insan var ki...
Geçen hafta
URAK 'ın "
İllerarası Rekabet Endeksi " sunumu toplantısında 2001'den beri üretilmeyen bilgilerin eksiğine işaret ediliyordu.
Başkan
Ali Koç ; nitelikli verilerin karar süreçleri için hayati önemini anlatırken
Prof. Kerem Alkin, üretilmeyen verilerin eksiğine işaret ediyordu.
Ortada güvenebileceğimiz veri yok.
Ama fikirler havada uçuşuyor.
Temel sıkıntı şu:
Ölçemezsen bilemezsin, bilemezsen yönetemezsin. Elimdeki çalışmalara bu gözle baktığımda her biri diğerinin aynısı, belki
doğru ama işe yaramaz verilerle bezenmiş olduklarını görüyorum. Geçen yazımda
SİAD ve
GİAD 'ların kendi yöreleri ve sektörleri için bir şeyler yapması gerektiğini önermiştim. Bazıları "
ben önerdim " diyebilmek adına yukarıda sözünü ettiğim "
vizyon-strateji " söylemiyle donatılmış çalışmaları göndermişler.
Anlamadığım şu: eğer bu stratejileri doğruysa neden kendileri veya en azından kendi üyeleri bu önerileri tutmamış?
Vizyon, çok şeydir ama her şey değildir .
Tuhafıma giden; eylem odaklılarımızın vizyona zamanları olmamasıdır. Fakat en az onlar kadar tuhaf olan, vizyon koyanların da eylem konusundaki
kısır ve
basiretsiz tutumlarıdır. Sorunları bilgi ile çözebilme duygusundan uzaklaştığı oranda, firmalar ve kurumlarımız,
kurtarıcıyı ya Ankara'da veya
kendi dışında arıyor.
Strateji ve vizyon önerme modasını acaba bu önerdikleri strateji ve vizyon doğrultusunda
eyleme geçirmeye dönüştürebilir miyiz?
Krizin alevinin her geçen gün daha yakından hissedildiği bu ortamda, birileri gelip bizi kurtarmayacağına göre, o
şahane vizyon ve
harika stratejilerimizle hava atmak yerine, bunları hayata geçirmeyi denesek daha iyi olacak gibi geliyor bana.
Yayın tarihi: 23 Aralık 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/23//oguz.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.