Rekabetin yeni arenasında, sıkça karşılaştığımız bir kavram var;
Kümelenmek!.. Anlatmak istediği şu: "
herkes en iyi bildiği işi yapsın ve benzer işi yapanlar ortak çalışsın. "
Ama "
bu kadar amiyane tanım beni kesmez " diyenler için biraz daha açalım; Aynı bölgede ve aynı işkolunda, aynı değer zincirinde faaliyet gösteren, birbiriyle
hem rakip hem işbirliğinde bulunan işletmelerin ve onları destekleyici kurumların (üniversite, kamu, dernek teknopark, banka, sigorta, lojistik vs.) bir araya geldiği
örgütlenme modeline kümelenme diyoruz.
Özellikle son 8 yıldır gündemdedir. Ekonomik kalkınma
sürecinde yerel-bölgesel rekabette sunduğu yeni imkânlar ile ABD ve AB ülkelerinde yaygın olarak kullanılıyor.
Ülkemizde Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu (
URAK ) başta
Sultanahmet ve
Bartın olmak üzere pek çok pilot deneme ile konuyu gündemimize taşıma gayreti gösteriyor.
Bayram öncesi İstanbul'da "
Clustering08 " adıyla "
Rekabet İçin Kümelenme " toplantılarında uzmanlar, politika oluşturmaktan küme geliştirmeye dek pek çok detayı masaya yatırdılar.
8 yıldır
URAK ve 3 yıldır
DTM tarafından gündeme getirilen bu kavramın özellikle krizde daha belirgin hale geleceğini söylemek mümkün.
Zira kaynakların
kısıtlı ve
pahalı hale geldiği,
yenilikçi ve
farklılaşmanın değer kazandığı ortamda kümelenme bir
keyfiyet değil, zaruret halini alıyor.
Her yöreyi eşit kalkındırma saplantısındaki
Türkiye, 10 yıl öncesine dek, "
hak etsin, etmesin " herkese ve her bölgeye sayısız kaynak aktardı. Yöresel kalkınma projeleri yöreyi kalkındırmadığı gibi çok değerli kaynakların verimini de
heba etti.
Şükür ki son 10 yıldır değişen algılar ve yükselen bilinç, kalkınma sürecinde doğal bir
kümelenme arayışını da tetikledi.
Şimdi
Türkiye, "
herkesi eşit kalkındıracağım " fetişizmiyle "
denizi olmayan ile liman götürme " aptallığını terk etmiş bulunuyor.
Zira kaynaklar kıymetli ve sınırlı.
Bu açıdan bakıldığında
Türkiye'nin kümelenme odaklı kalkınma modellerini hayata geçirme konusunda yüksek bir potansiyel taşıdığı görülüyor.
Nitekim
İstanbul Kümelenme'08 Konferansı da bize bu alanda hem cesaret hem de ilham verici t artışmalara zemin oluşturdu.
Kümelenmenin tanımı gereği, kavramın özünde "
birlikte iş yapma " dinamiği yatıyor.
Tam da bu noktada, bizim temel bir sorunumuz, sahne alıyor.
O da "
değil komşuna, kardeşine dahi güvenme " söylemiyle özetleyebildiğimiz
kültürel dirençtir. Neticede
yeni teknoloji geliştirmek, endüstrinin
rekabet gücünü artırmak,
KOBİ 'lerden
OBİ 'lere dönüşmek,
ihracat kalitesini yükseltmek,
yabancı sermaye çekmek,
yeni pazarlara girmek,
işsizliği azaltmak gibi alanlarda "
kümelenmek " gerekiyorsa, bunun için "
birlikte çalışmak " şart oluyor.
Gel gör ki
Dünya Hoşgörü Endeksi 'nde hala çok gerilerdeyiz.
Dünyanın en büyük
19'uncu ekonomisini,
rekabet endeksinde 50'nci sıralarda görebilmemiz de zaten bu etkenlerden besleniyor.
Ben ve öteki kavramında öteki'ni dışlayan, düşman tutan, ortaklık kültürüne kapalı, kurulan işbirliklerinde de "
ortağını dolandıran " kültürle, kümelenme ne yazık ki netice vermiyor.
Nitekim bu krizden öğreneceğimiz dersler arasında "
ölçek büyüklük, ortaklık, kurumsallaşma " gibi kavramların tümü, bu "
kültürel bariyere " takılıyor.
Bu da kümelenelim derken daha da ayrışmayı beraberinde getirebiliyor.
Bugün pek çok KOBİ,
küresel değer zincirinden daha fazla pay almak için kümelenmenin zaruretini kavramakla birlikte, şu inadı henüz aşabilmiş değil; "
Ben neden o kümeye dahil olayım, onlar bana dahil olsun." Bu kafa değişmedikçe bizdeki kümelerdeki "
küme " miktarı, Denizli'deki
"deniz" kadar olacaktır.
Kümeleneyim derken
ayrışanların dikkatine sunulur.
Yayın tarihi: 16 Aralık 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/16//haber,EA78AD3773204C2880D08AA14EA6996C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.