İçki içip içmemek, çarşaf ve etnik köken. Günlerdir bu konularla yatıp kalkıyoruz, bu konuları tartışıyoruz.
Bunların hepsi aslında siyasi birer simge.
İçki içmek laikliğin simgesi, çarşaf irticanın, etnik köken ise son dönemde ırkçılığa karşı alınan tavrın.
Bu ülkede anlaşılan o ki, Müslüman ve Türk olmamak hâlâ çok sıkıntı veren bir konu.
"Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olmak" görülen o ki, Türk olmaya yetmiyor. Yazılı olmayan bir anayasanın belirlediği kurallar var.
Müslümanlık bile belki de tek başına yeterli değil, Sünnilik koşulunu da unutmamak gerekir.
Belki de Canan Arıtman'a bir teşekkür borçluyuz.Yurttaşlık kavramına nasıl baktığımızı, bu ülkenin zenginliği saydığımız azınlıkları nasıl değerlendirdiğimizi bize açıkça gösterdiği için. Sosyal demokrasinin bu ülkede nasıl bir anlam taşıdığı Arıtman'ın açıklamalarıyla ortaya çıktı.
CHP, Arıtman'a keskin bir tavır gösteremedi.
Üstünkörü bir uyarıyla geçiştirilen Canan Hanım'ın kendisi bile uyarıyı ciddiye almadı, salvolarını sürdürdü.
Bu gelişme özür meselesinden öte bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Batı'nın sürekli olarak bizi dışladığından yakınıyoruz ama Osmanlı'nın yıkılışından bu yana Türk ve Müslüman kimliği dışındaki yurttaşlarla bir arada yaşama konusundaki sıkıntılarımızı görmezden geliyoruz.
Bu topraklar Varlık Vergisi'ni, Trakya Olayları'nı, 6-7 Eylül olaylarını, Kahramanmaraş ve Çorum katliamını yaşamamış gibi davranıyoruz. Her şeyin anayasada yazılı olması gerekmez.
İngiltere yüzyıllardır yazılı olmayan bir anayasa ile yönetiliyor.
Asıl olan aslında yazılı olmayan kurallar.
Bir arada yaşadığımız insanları vicdanlarımızda ötekileştirip ötekileştirmediğimiz.
Özür meselesiyle çıkan gelişmeler bu konudaki karnemizin pek parlak olmadığını ortaya koydu.
Hrant Dink cinayetinin perde arkası ortaya çıktıkça bu gerçeği daha da iyi gördük.
Evet, her imparatorluk mirasçısı devletin geçmişiyle ilgili sıkıntıları vardır ve hiçbir büyük devletin sabıka dosyası tertemiz değildir.Ama önemli olan devletin sabıkası kadar, o devletin toprakları üzerinde yaşayan insanların vicdan muhasebeleridir. Tek tek bireyler diplomasi yapmaz.
Diplomasiyi yapan devletlerdir, bireyler değil.
1915 olaylarına devletin bakışıyla o devletin sınırları içinde yaşayan bilinç sahibi bir yurttaşın aynı fikirde olması gerekmez.
Tıpkı Kürt meselesinde olduğu gibi, Alevi meselesinde olduğu gibi.
Bireyler devlet politikası gütmez. Sonuçta hepimiz bu ülkede yaşamak, bu ülkenin yurttaşı olmaktan mutluyuz.
Ama bu vicdanımızı susturacağımız anlamına gelmemeli.
Yayın tarihi: 23 Aralık 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/23//haber,EAD2528066BC486BB3D891857E50A638.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.