Son dönemlerde cumhuriyet ve
Türkiye'deki tarihini değerlendirirken üç vahim hata yaptık.
Önce 1923'te ilan edilen
cumhuriyet in ne olduğunu kuramsal/kavramsal düzeyde
yeterince değerlendirilmedik. Sonra, c
umhuriyeti, bu ülkede devletle haddinden fazla özdeşleştiği için onunla birlikte aynı çuvala koyup denize attık. Oysa tam tersine,
cumhuriyetin, hegemonik bir devlete karşı kesinkes bir panzehir olduğu, olabileceği öne sürülebilirdi. Nihayet, gene çok yanlış bir biçimde
demokrasiyle cumhuriyeti, sanki özünde böyle bir ayrım varmış gibi, birbirinden koparmaya, birbirine kutuplaştırmaya başladık. Yalan yanlış okuduğumuz, bir
Regis Debray makalesinden mülhem bu ayrım giderek yerinden kımıldatılmaz bir demirkazık gerçekliği kazandı.
Bütün bu yanlışların ve yanılgıların altında yatan sorun tam da orada:
demokrasiyle cumhuriyetin ne zaman ve ne kertede kesişebileceğini, hatta ileri giderek, kesişmesi gerektiğini bilmemek. Ben de bu yazıda ve devamında neden bizde cumhuriyetle demokrasinin adeta birbiriyle ters düşmüş gibi algılandığını ve bunu yaratan koşullara değinmek ve bunun dışında bir cumhuriyetin imkânlarını irdelemek istiyorum.
İki cumhuriyet arasında Dünyada başlıca iki cumhuriyet var.
Birbirine zıt olamayan, birbiriyle ters düşmeyen fakat pratikleri ve siyasal öncülleri bakımından birbirinden ayrılan bu iki cumhuriyetin birisi Amerikan diğeri Fransız modelidir. Biz gece gündüz Fransız cumhuriyetine, onu oluşturan devrime atıfta bulunuruz ama onun çok daha sivil bir modeli olan Amerikan uygulamasının Fransız Devrimi'nden daha önce ortaya çıktığını hatırlamayız, bilmeyiz.
İki model birbirinden birçok noktada ayrılır ama (
Debray de andığımız makalesinden bu farklara değiniyordu) bir noktadaki ayrım diğerlerinden daha önemlidir. Bu,
devleti kuran cumhuriyetle devletin kurduğu cumhuriyet (hiç değilse devletle birlikte kurulmuş cumhuriyet) arasındaki farktır. Buna göre Amerikan cumhuriyeti devleti kurmuştur Fransız cumhuriyetini devlet kurmuştur. Bu ayrımı biraz genişleteyim.
Amerikan modeli Amerikan demokrasisicumhuriyeti kurulmadan önce ortada dışına çıkılmaz hâkimiyete sahip bir devlet yoktur. Daha doğrusu devrim bir devlet kurana kadar cumhuriyetçi ilkeler (özgürlük, hak egemenliği) 1776'da ilan edilen Bağımsızlık Bildirgesi'nden sonra egemendir. Devrim bu ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla cumhuriyetçi ilkelerin biçimlendirdiği bir yönetim söz konusudur ve bunun sahip olduğu 'içkin' bir demokrasi söz konusudur. Üstelik atıfta bulunulan cumhuriyetçi koşulların tümü
sivildir ( daha doğrusu
'sivik' demek gerekir ama o sözcük Türkçeye hiç girmedi, anlamını bilmiyoruz ve bu dahi bizim toplumsal bilincimizdeki kısıtlamayı gösteren çarpıcı bir örnektir).
Fransız modeli Oysa Fransız modeli bunun çok dışındadır. Devrim olmuştur.
Devrim hem cumhuriyeti hem de yeni devleti kurmuştur. Ortada devrime bir yönetici elit kadro sahip çıkmaktadır. Devlet o güne değin İmparatorlukla idare edilmiştir (oysa Amerika'da devlet öncesinde
federasyonlar vardır ve devrim onları bir araya getirerek bir
'ulus' (nation) kuracaktır), devrim o devleti ortadan kaldırıp
yeni bir yapı inşa etmek için ortadadır.
Yani Fransız Devrimi öteki meziyetlerinin yanı sıra bir devlet oluşturma amacına dönüktür ve atıfta bulunduğu değerler sivildir ama Amerikan tarzında 'sivik' değildir. Halkın öncülüğünden ve egemenlikten söz etmesine rağmen hâkim unsur devlettir. Bu modellerin birincisinde halk ikincisinde devlet/yönetim öndedir.
Bizim cumhuriyetimiz de bu Fransız modelinden mülhemdir ve devleti kurmak maksadına matuftur .
Yani sivik değildir ve bu nedenle de sonradan demokrasiye geçişte müthiş zorlanmasına yol açan bir kısıtlamaya sahiptir. Bu kısıtlamanın ne olduğunu yarın okuyabilirsiniz.
Not: iki devrim arasındaki fark için yüzlerce kaynaktan birisi:
Friedrich Gentz, French and American Revolutions Compared.
Yayın tarihi: 29 Ekim 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/29//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.