Bundan bir süre önce
İshak Alaton "Marx'ı yeniden okumalı mıyız" diye bir soru sordu, sonra da bir Marx tartışması başladı. Bence Alaton'un sorusu son derecede yerindeydi ve çok ince bir nüansı da içinde taşıyordu. Onun adına konuşmayayım ama bana öyle geldi ki, İshak Bey
hem Marx'ı bugünkü dünyayı daha iyi anlamak için okumamız gerektiğini vurguluyor hem de Marx'ın bugüne kadar Türkiye'de yeterince okunmadığını vurguluyordu. En azından bu iki nokta da benim kişisel görüşümdür. Evet, Marx'ı yeniden okumalıyız ama bence buradaki
'yeniden' sözcüğü nezaket gereğidir. Daha açıkçasını söyleyeyim, biz Marx'ı okursak ilk kez okuyacağız.
Bunları düşünürken sadece bizde değil dünyada da son krize bağlı olarak bir tartışma doğdu ve Marx'a dönük bir ilgi başladı. O değerlendirmelerin önemli bir bölümü Marx'ı
Komünist Manifesto'daki ve
Kapital'deki görüşlerinden ötürü haklı buldu. Bu
Türkiye'de de entelektüel çevrelerde neredeyse "yaygınlıkla" benimsenen bir görüş haline geldi. Fakat bizim entelektüel dünyamız geniş ölçüde basınla sınırlı olduğundan ve basının da meseleleri derinlemesine ele almak gibi bir huyu bulunmadığından bu "
Marx haklı" tartışmasının içyüzünü kimse öğrenemedi. O zaman başlangıçta belirttiğim iki saptamayı yöntem açısından bu yazıda ele almayı düşündüm.
Bilinmez iktisatçı Marx Bu noktaların ilki şu:
Türkiye'de Marx'ı bugün bir ekonomi kuramcısı olarak bilmiyoruz. Daha da ileri giderek birkaç kişi dışında bilen yok diyeyim. Marx'ın
Grundrisse'den başlayarak geliştirdiği ve nihayet
Kapital'le sonlandırdığı
ekonomi politik görüşleri bugünkü üniversite ve entelektüel çevrelere neredeyse tümüyle yabancıdır. Bu biraz ona dönük saçma bir küçümsemeyle başlamış, sonra da
ekonomi öğretiminin yeni yöntemi sonucunda ortaya çıkmış bir durumdur.
Marx'ın bütün o tür kitaplar gibi bazı bölümleri çok sıkıcı olan fakat bazı bölümleri insanı çarpacak kadar güzel kitaplarını bugün okuyan, onların üstünde düşünen bir entelektüel birikimden yoksunuz.
Bu birikim az çok 1970'lerde mevcuttu. Kullanamadık.
Dünyanın bugünkü yönlendirici ilgi birikimi de bu yönde olmayınca Marx bizim için gerçek bir kayıp kıta. Bir Marx literatürü var elimizde ama onların da tozlarının üflenmesi gerekiyor.
1979'dan beri devam eden neo-liberal iktisat politikası ve onun savunduğu sınırsız piyasa ve koşulsuz piyasa erişimi kavramları bugün
ekonomi öğretimini "karar alma-verme"nin matematiğine kilitlemiş durumda. Bu şartlarda makul bir Marx tartışması beklemek abes.
Felsefeci Marx'ı anımsamak İkincisi, Marx deyince benim aklıma daima onun arkasında "
Alman idealist felsefesinin, İngiliz ekonomi politiğinin, Fransız sınıf/köylü savaşları tarihinin" bulunduğunu söyleyen saptama gelir. Marx budur.
Marx sosyolog, iktisatçı ve felsefecidir. Oysa biz şimdi onun düşüncesinin sadece bir bölümüyle, iktisatçılığıyla ilgileniyoruz, o da söylediğim koşullarda. Bu Marx'a yapılmış bir haksızlık. Çünkü felsefeci Marx en az iktisatçı ve sosyolog Marx kadar heyecan vericidir. Özellikle onun 1848'de yayınladığı
Komünist Manifesto'ya kadarki dönemde kaleme aldığı
Yahudi Sorunu Üstüne, Feuerbach Üstüne Tezler,
Alman İdeolojisi mutlaka okunması gereken yapıtlardır.
Bunlardaki insanal metafizik anlaşılmadan Marx'ın Kapital'ini kavramak bence olanaksızdır. Ancak bunlarla birlikte tarihi içinde oluşan ve dönüşen insanın metafiziğini fizik bir temele oturtmak mümkündür ki, emeksermaye çelişkisi, sınıfsal yaklaşım, piyasa-kapital ilişkisi ancak ondan sonra "Marxca" kavranabilir.
Marx, 11. tezde "
Felsefeciler sadece dünyayı yorumladılar, iş onu değiştirmektir" diyordu.
Var mısınız Marx'ı yeniden okumaya?
Yayın tarihi: 20 Ekim 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/20//haber,9DAD31D696CD4A7DB20683D45E65CFA2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.