Kahvaltı ve salkımsöğüt!
Gecenin bir vakti uykum kaçtı... İlk iş olarak müzik çaların uzaktan kumandasını kavradım.
Bach'la başladım.
Günün ilk ışıklarıyla birlikte Ege'nin iki kıyısından biraz neşeli biraz hüzünlü türkülere geçtim.
Derken... dua ve sessizlik...
Sonra özlem, sonra mırıldanan zihin, sonra uykusuz geçen gecenin yorgunluğu...
Bir yandan da yatmadan önce başladığım Muriel Barbery'nin " Kirpinin Zarafeti " adlı romanını bitirmeye niyetliyim ya...
İmkânsız!
Daha yarılamamışım bile kitabı.
Yoksa erkenden çıkıp Çengelköy veya Beylerbeyi'nde denize karşı çay mı içsem?
Tam o sırada, 77. sayfanın tepesindeki not gözüme çarptı.
" Sabah kahvaltısında ne okuduğunu, ne gördüğünü söyle bana, bileyim ben de kim olduğunu!"
Gülüyorum kendi kendime...
Ne kahvaltısı, diyorum.
Dünya değişiyor.
Gündelik hayat alışkanlıkları hızla dönüşüyor.
Kahvaltı denen şey rutin öğün olmaktan çıkıp tatil günlerine veya özel sabahlara has bir hoşluk haline geliyor. Yalan mı?
Çoğu evde aile üyeleri ayaküstü bir şeyler atıştırıyor; işe giden fırlayıp gidiyor, evde kalan da çayını içmekle yetiniyor.
Anneler bir köşesine çay, peynir, reçel, ekmek yerleştirdikleri masaya çocuklarını ve eşlerini oturtmak için dil dökmekten bıkıverseler kaç kişi kahvaltı yapıp çıkar evden?
Tabii yurtlarda ya da evlerde birlikte kalan öğrencileri ayrı değerlendirmeli.
Onlar için kahvaltı masası kurmak demek sıcacık muhabbet ve dostluk demek...
Umut demek hatta!
O çayların tadı hiçbir şeye değişilmez.
Dönelim okuduğum romanın; " Kirpinin Zarafeti "nin çocuk kahramanına...
O sabahları dikkatle babasını gözlüyor.
Baba her sabah kahvaltıda gazete okuyor. Hele " ilk fincan kahvesini tadarken bir yandan da Le Monde'unu okuyorsa, bu onun en büyük mutluluğu" oluyor.
Çocuk babasının o halini şu sözlerle özetliyor...
" Babam her gün böyle kendini oluşturur. Sanki geceleyin her şey küle dönmüş de sıfırdan başlamak gerekiyormuş gibi...
Babam için gazete ve kahve onu önemli bir insana dönüştüren sihirli değneklerdir. Balkabağını saltanat arabasına dönüştüren değnekler."
Bir ruh hali, bir eylem bu kadar mı güzel anlatılır!
Bir yandan da merak ediyorum; böyle babalardan çok kaldı mı?
Sanmam.
Kitabı bırakıp aynaya baktım.
Yüzüm
gece boyunca dalgalarla boğuşmuş bir balıkçı takası gibi.
Deniz şimdi süt liman ama en küçük bir mimik için bile mecalim yok! Giyinip çıkmak gerek!
Aklıma geldi birden; "yahu dolar ne oldu?"
CNBC-e kanalına basıyorum, ekrandan yazılar geçmeye başlıyor.
Gerçek şu ki, güne nasıl başlayacağımı bilmiyorum!
Her an işten çıkartma haberlerinin beklendiği, sürekli krizden konuşulan ve diken üstünde geçecek bir güne başlamak içimden gelmiyor.
Panjuru kaldırdım.
Şimdi oldu işte!
Salkım söğüt yerli yerinde... Ve yağmurda öyle alçakgönüllü bir güzelliği var ki!
Yayın tarihi: 29 Ekim 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/29//babaoglu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.