kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Ekim 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Sakın aldanma, inanma, kanma': batmıyor!

Paul Krugman'ı Princeton Üniversitesi günlerimden tanıyorum. Bütün Amerikalılar gibi kendisiyle değil işiyle ilgili, kendisini değil yaptığı işi önemseyen, öylelikle kendisinin de önemseneceğini bilen birisiydi. Bana göre şu kriz ortamında aldığı Nobel ödülü bir hayli anlamlıdır ve çok önemli bir sonuca işaret ediyor: 1979'dan beri çok katı, çok keskin bir ideoloji olarak bütün dünyanın üstüne abanmış olan neoliberal ekonomik politikalar yapabileceğini yapmıştır ve şimdi yeni bir revizyon dönemine ihtiyaç duyulmaktadır. Ama acaba bu kapitalizmin sonu mudur?
Bu nokta gerçekten önemli çünkü basınımızda son dönemlerde çok sık karşılaştığımız bir tespitin yanlışlığını boydan boya gösteriyor. Sadece bizde değil bütün dünyada yaşanan şu krizden sonra kapitalizmin sonuna gelindiği şeklinde bazı değerlendirmeler çıktı. Time dergisi Londra Batıyor diye çok etkileyici bir kapak yaptı ve küresel kapitalizmin, paranın ve yeteneğin merkezi olan bu şehrin/piyasanın sonunu ilan etti.
Dünya yeni bir iktisadi döneme girdiğini fark ediyor fakat bunun niteliği, özellikleri hakkında bir bilgi sahibi değil denebilir şu anlattıklarıma bakarak. Oysa ana sorun çok net: uygulanan ekonomik politikaların sonuna gelindi mi ve buradan yeni bir solliberal çıkış doğacak mı?

Hayır, hiç öyle değil
Hemen belirteyim ki, kapitalizmin sonuna gelindiğini söylemek de düşünmek de çocukça olur. Kapitalizm öyle bir iktisadi krizle batacak kadar kâğıttan bir şato değil. Belki eski bir tanımdır ama Schumpeter'in yıkıcı yaratıcılık dediği olguyu kapitalizm çok iyi öğrenmiştir. Her krizden sonra kapitalizm bir miktar gerilese, bir miktar sorun yaşasa da sonunda büyük bir birikimle yeniden doğar. Maksadım edebileştirmek değil ama kapitalizmi küllerinden her defasında yeniden doğan Anka kuşuna benzetmek gerek. Bu dönemi de kapitalizm aşacaktır. Ayrıca kapitalizmin krizlerle olan ve hiç de ölümcül bir nitelik taşımayan dansını Marx ve Engels daha Komünist Manifesto'da belirtiyordu. Kapitalizm galiba Nietzsche'nin 'beni öldürmeyen darbe güçlendirir' sözü uyarınca hareket ediyor.

Zaten kanıtlanmadı mı?
Kapitalizmin krizlerle ölmediği şu son olayda bir kez daha kanıtlandı. Özü kapitalizmle yoğrulmuş olan Avrupa piyasaları ülkelerin birleşerek gerçekleştirdiği müdahaleden sonra hızla toparlandı. Bir süre kaybedenler yeniden kazanmaya başladı. Bu ortada bir sorun yok demek değildir. Tersine ortada birbirine bağlı birkaç sorun var ve onların belkemiğini ise şu ikili oluşturuyor: bugünkü kriz kapitalizmin nasıl bir dönüşümüne tekabül etmektedir ve bu krizin ardından süreç bugüne kadarki yöntemlerle mi devam edecek yoksa değişecek midir?

Yeni bir sol mu?
Birinci sorunun yanıtını henüz bilen yok. Kişisel olarak beni o kadar ilgilendirmiyor da. Üstünde durulması gereken ikinci sorudur: bundan sonra ne olacak?
Böyle bir krizden ebedi mağluplar yani yoksullar, işçiler, sınıf altı kalmış olanlar kazanarak çıkmayacak. Bu kesin. Ne var ki, acaba bütün bu süreç yeni bir sol dönemin ortaya çıkmasına yol açacak mı? İşte soru budur. Burada da yanılmamak gerekiyor: devletlerin bazı devletleştirmeler ve bazı satın alımlar yapmasına bakarak sol bir döneme geçildiğini veya sınırsız piyasa anlayışının sonuna erişildiğini sanmamak gerekir. Hiç ilgisi yok. Bu kapitalist tarihin her döneminde yaşanmıştır, bir daha gerçekleştiriliyor.
O zaman geriye bugünkü çöküşün yeni bir bilinç, yeni bir iktisadi model ve anlayış yaratıp yaratmayacağı kalıyor. Bu soruların yanıtı 'eşyanın' değil kapitalizmin doğası gereği olumludur. Tabii ki, kapitalizm kendisini yenileyecektir ama o bizi ilgilendirmiyor. Önemli olan bu dönüşümün sol bir açılıma olanak verip vermeyeceğidir. İşte o soruyu yarın ele alacağım.