Türkiye'de modernleşmenin tamamlanmış bir proje olup olmadığı sık sık gündeme gelir. Taraflar soruyu kendi meşreplerince cevaplandırır. Ben de sık sık bu soruyla karşılaştığımdan kendimce 'standart' bir cevap aramışımdır. Geldiğim nokta bana bu işin henüz tamamlanmadığını düşündürür. Bu iddiamın göstergesi
Türkiye'de bireyin henüz yeterince güçlenmemesi, toplumun hala bir
cemaat toplumu olarak devam etmesidir.
Cemaat deyince son zamanlarda sadece dinsel olanlar akla geliyorsa da bu tepeden tırnağa yanlıştır. Cemaat sosyolojinin en önemli birimidir ve büyük ve küçük yapıları birbirine bağlar.
Aile, mahalle ve nihayet toplum birer cemaattir. Yemin cemaatı Evet, eğer bir ülkenin anayasası o toplumu '
kaderde, kıvançta, tasada' birlik diye tanımlıyorsa ve eğer bir ülkenin ilkokul öğrencileri her sabah toplumsal özne olmak için neler yapmaları gerektiğini sayıp ('
küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak') sonunda
'varlığım Türk varlığıma armağan olsun' diyorsa bireyin oluştuğundan söz etmek için vakit çok erkendir. Zaten bizim büyük ve kurucu sosyologlarımız bireyleşmeye dayalı bir toplum yapısı aramamıştır.
Onların başını çeken
Ziya Gökalp'in basbayağı bir cemaat toplumu aradığı rahat rahat öne sürülebilir. Cumhuriyet başlangıçta öyle bir hedef gütmüşse ve
Mustafa Kemal o doğrultuda cumhuriyetin '
fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' nesiller istediğini belirtmişse de o nesiller doğmaya başlar başlamaz bizzat devlet onları boğmuştur. Bir de eğer eğitim sistemi
sorgulayıcı, eleştirel bir muhakemeden değil, son tahlilde
itaat demek olan ezberci anlayıştan yana olunca bireye dayalı, özgürleşmiş bir toplumun ortaya çıkabileceğini hayal etmek çok güçtür. Belli bir özgürleşim ancak televizyonların, internetin, kısacası sansür ve kontrol dışı mecraların devreye girmesinden sonradır.
Anonim olmak ve kahveler Bireyin oluşmadığı bir toplumda yaşanan en önemli arazlardan birisi insanların
anonim olamamasıdır. Anonim olmak kimse sizin farkınıza varmadan yaşayabilmenizdir. Cemaat halinde yaşayan bir toplumda kimse kendi kendisine kalamaz.
Bu kısıtlamanın nasıl yaşandığına dair en kuvvetli örnek kahvelere bakılarak bulunabilir. Anadolu'nun toplumsalkültürel örgütlenmesinde en önemli rolü oynadığı halde
Çetin Altan üstadımızın dışında kimsenin ilgisini çekmeyen kahvehane gerçeği aslında cemaat içi yaşamın gerçekten belirleyici unsurudur.
Kahvehaneler günümüzde modernleşiyor. Onlara artık
'cafe' diyoruz. Büyük şehirlerin en lüks semtlerinde birbiri ardınca açılıyorlar. Bendeniz de bütün hayatını kahvehanelerde geçirmiş, oralarda çalışmış, okumuş yazmış birisi olarak bu kafelerin müdavimi oluyorum.
Dikkatle müşahede ettiğim şey kimsenin buralarda
yalnızlaşamaması. Bunu engellemenin iki yolu var.
Bunların ilki, insanlar arası etkileşim, herkesin bir diğerine 'asılması'. Selamlaşmaya, takılmaya, 'mücamelede' bulunmaya kimsenin bir şey dediği yok ama eğer Paris'te bir kahveyi ve orada babanın oğlu bile tanımadığını düşünürsek
Türkiye'de böyle bir şeyi yaşamanın ne kadar imkansız olduğu anlaşılabilir. Kahvehane demek bizde bir insanın mutlaka bir başkasıyla zorunlu teması demek.
İkincisi kahvehaneler sabahın 8'inde bile en akla gelmedik müzikleri çalıyor. Herhalde bu gariplikle insanlara 'yalnız olmadıkları' hissettirilmek isteniyor. Ayrıca da müzik bir kimlik empoze etmenin aracı, dolayısıyla birisinin kendisini size fark ettirmesinin bir yolu.
Evet, Paris'te kahveler
insanlar kendi içlerine doğru derinleşsin diye ortaya çıkmış birer mekandır. İnsanlar elbette etkileşir orada ve o etkileşim bir sosyoloji üretir, fakat anonim olmak da işin özüdür. Ne müzik çalar ne de kimse kimseyi tanır oralarda. Bizde ise kahveler insanların kendileri olmasını engellemenin mekanı gibidir.
İnsan bu toplumda bırakın başkasını evvela kendisine hasret!
Yayın tarihi: 27 Eylül 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/27//haber,A2D8FAFA31E74041A00359FC7E938248.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.