Metin And, bence Anadolu insanını ve onun bilinçaltını, kültürel oluşumunu ve kökenlerini anlamak isteyen herkesin inceden inceye okuması gereken
Oyun ve Büyü (o dikkatle, özenle
'bügü' derdi ve kitabın başlığında da o sözcük vardır) kitabının yazarıydı ama kendisi
büyüleyici birisiydi.
Yanındayken zamanın nasıl geçtiğini insan bilmezdi. Kısacık boyu, yuvarlak bedeni, daima boynunda duran kravatı, alıştığı İngiliz geleneğinin bir uzantısı olan iyice kullanılmış ama artık bedeniyle bütünleştiği için ona müthiş yakışan ve kendisini çok şık gösteren takım elbiseleri ve nihayet tam bir çocuk saflığıyla ışıldayan gözleriyle konuşmaya başladı mı o dur durak bilmezdi ama zaman dururdu.
Bazı insanlar
akademsiyendir. Akademisyenlik kötü bir şey değildir. Fakat otoriteyle, kurumlarla, makam ve mevkiyle, unvanla fazla hercümerç olmuş bir şeydir. Bir de didaktik olabilir akademisyenler, belli bir bilginin etrafında döner durur. Oysa bazı insanlar
bilgindir. Akademisyen bilgiyle metodik bir ilişki kurar. Bilgin ise bilgiyi sadece bilgi nedeniyle kavrar ve kuşatır. İşe yarayıp yaramadığı gibi bir derdi yoktur. Ne yazık ki, artık bu bilgin tipini akademik hayatta bile bulamıyoruz. Bilginin paraya dönüşmesi, somut değer üretmesi, 'işe yaraması' başlı başına bir koşul.
Metin And bir bilgindi. Diller bilirdi. Hayatın her anının tadını çıkarırdı. Her şey onun ilgi dünyası içindeydi. Bir insanın bilerek isteyerek
hukuk tahsilini bırakması ve hele hele
London School of Economics'te doktora yaparken bir gün kütüphaneden çıkıp biriktirdiği onca fişi önüne gelen ilk çöp bidonuna atıp elleri cebinde yürüyüp gitmesi ancak bir insan parlak bir kadere doğru gidiyorsa yapılacak bir şeydir.
O bunu yapmış, ardından kendisini baleti-yatro dünyasına vermişti. Hayat neredeyse bir
müzisyen olarak hazırlanacaksınız (
Mozart, ah Mozart, onun her türlü hastalığını iyileştiren Mozart, eminim ki, nasıl olduğunu bilemediğimiz kalp krizini haber almamıştır, Metin Hoca o sırada bir Mozart dinleyebilseydi veya ona bir Mozart dinletilebilseydi eminim bu çıkmazı da aşacaktı),
illüzyonist olacaksınız sonra da sıradan bir akademisyenlik mi yapacaksınız? Metin And gibisi bir daha gelir mi, bilmem...
Bir bilgin-akademisyen olarak da muhteşem işler yaptı. Ne yazık ki biz hiçbir zaman kültürel oluşumların toplumsal dönüşümler üstündeki izlerini aramadığımız için onun eşsiz
Tanzimat Tiyatrosu ve
Meşrutiyet Tiyatrosu ciltlerini alıp okumuyoruz. Oysa ne hazineler gizlidir o metinlerde. (Metin Bey, bunları nasıl yazdığını açıklarken 'ben onları gördüm' derdi ve o kitapları yazmanın zevkini bir daha hiçbir yapıtında bulamadığını belirtirdi. O dönemi adeta yeniden yaşamıştı...)
Şimdi onu anımsıyorum, eski Ankara'dan. Daktilo yazmaktan iki elinin işaret parmakları ilk boğumlarından bükülmüştü ve gerçekten garip bir insandı. Örneğin bir dönem her şeyi videoya çekiyordu. Müzelerde yasak olduğunu söylediklerinde kamerayı aşağı sarkmış elinde tutuyor ve aşağı yukarı insanların dizleri hizasında ve sadece dizlerini gösteren onlarca kaset dolduruyordu. Nerede onlar, ne olacak bütün o sihirbazlık aletleri, plakları, biriktirdiği, evlere sığmayan binlerce nesne?...
Son kez onu geçen yıl
TÜYAP'ta gördüm. Ama ondan bir yıl önce
Hamid Akın'la birlikte uzun bir yemek yemiştik.Onlar önce
Bach-Mozart tartışması yaptılar fakat sonunda Metin Bey yüreğime işleyen bir şey söyledi: '
artık' dedi '
müzik dinlemiyorum, güzel olan hiçbir şeyle uğraşmıyorum. Yaşım çok ilerledi, vaktim yok. Yazmak istediğim şeyler var. Onları bitirmem gerek. Bu nedenle güzellikleri hayatımdan çıkardım. Güzellik beni oyalıyor, büyülüyor ve zamanımı çalıyor. Güzellik bitimsiz bir şeydir.'
Metin And dünyanın en büyük güzelliklerinden birisiydi ve bir büyük insandı!
Yayın tarihi: 4 Ekim 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/04//haber,E650CE27BCB544A2886F95DA18EB760C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.