Kasım'da yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerinde Barack Hüseyin Obama Demokrat Parti'nin adayı olacak. Tabii eğer Hillary Clinton bir şekilde bunu engellemenin yolunu bulmazsa, ki bulamayacağa benziyor. Bir bakıma Clinton'un
hayli sert ve ara ara belden aşağı vurarak sürdürdüğü kampanya Başkanlık seçimlerinde Obama'ya yarayacak. Hakkında ortaya dökülebilecek tüm olumsuz meseleleri Clinton kampı zaten gündeme getirdi. Obama'nın bu saldırılar karşısında
soğukkanlılığını kaybetmemesi, aynı düzeye inmemesi,
doğru bildiğini yapmayı sürdürmesi bir aday olarak niteliklerini perçinledi. Bundan sonraki ilk büyük kararı başkan yardımcısının kim olacağıdır. Bu konuda geçenlerde İstanbul'da konuşma yapan Brookings Enstitüsünden Thomas Mann, ideal başkan yardımcısının
işçi sınıfı kökenli, muhtemelen Katolik olabileceğini söyledi. Bu tercihlerde coğrafi denge de gözetileceğinden güney eyaletlerinden, tanınmış siyasetçilerin göreve davet edilme şansı da yüksek.
Melez de olsa, bir siyahın ABD'de başkanlık makamına oturabilecek noktaya gelmesi bu ülke açısından
devrim niteliğinde bir gelişmedir. Bu devrim yalnızca Obama'nın şahsiyetinden, kampanyasının disiplininden kaynaklanarak gerçekleşmedi. Amerikan toplumunun, bu milletin
kuruluşundaki ilk günahı olan ırkçılıkla yüzelli yıldır süren mücadelesinin de bir sonucu sayılmalı Obama'nın adaylığı.
Martin Luther King'in rüyası ABD iç savaşı sonunda köleliğin kalkmasıyla başlayan, yirminci yüzyılın ilk yarısında önemli siyah liderlerin çabalarıyla gündemde tutulan, ikinci Dünya savaşından sonra giderek yükselen siyah orta sınıfın Medeni Haklar hareketiyle perçinlenen bir ırkçılıkla mücadele serüvenin ABD'yi getirdiği yer burası.
Medeni haklar hareketinin unutulmaz, suikaste kurban gitmiş lideri
Martin Luther King 1963'te yaptığı, tüm dünyada çok iyi bilinen "Bir Rüyam Var" adlı konuşmasında şöyle demişti: "Bir rüyam var ki, dört ufak çocuğum,
derilerinin rengiyle değil, şahsiyetlerinin içeriğiyle değerlendirilecekleri bir milletin üyesi olarak yaşayacaklar".
Obama'nın kişisel serüveni bu rüyanın gerçekleştiğinin önemli kanıtlarından birisi. Bu seçim Amerikan toplumunda ırkçılığın bittiği, derisi daha koyu veya kara olanların önlerinde hiç engel bulunmadığı anlamına gelmiyor. Ancak belli ki şartları zorlayan, mücadele eden, becerisi olan bir siyah bu engelleri aşabilecek desteklere de sahip. Obama'nın önseçimlerde desteğini aldığı gruplar genellikle gençler, yüksek gelirli beyazlar ve yeni ekonomi içinde varlık bulan gruplardı. İnternet üzerinden harketlendirdiği destekçilerinden rekor miktarda para desteği buldu. Son ön seçime gelindiğinde 260 milyon dolar bağış toplamıştı. Genel seçimlerde de kendilerini bağımsız diye niteleyenlerden bu demografik özelliklere sahip olanların, hatta giderek Cumhuriyetçi Partinin
sağa ve dinciliğe kaymasından rahatsız cumhuriyetçilerden de oy alması mümkün görünüyor.
Amerikan başkanlarının mucize yaratmaları beklenemez. Gündemleri ne ölçüde radikal olursa olsun yerleşik çıkar gruplarının ve ABD'nin kuvvetler ayrılığı sisteminin kısıtlarıyla karşılaşırlar. Dış politikada da Obama'nın
dünyanın geri kalanının hassasiyetlerini daha iyi anlayacak bir dünya görüşüne sahip olması, Irak savaşına başından beri karşı çıkması tabii ki önemlidir ancak belirleyici olabilmesi için dünyadaki diğer aktörlerin nasıl davranacağına bakmak gerekir.
Bu bağlamda Türkiye'nin Obama'nın adaylığını yalnızca Ermeni tasarısı üzerinden değerlendirmesi çok yanlış olur. Hem ABD içinde hem de dünyada farklı yapılanmaların gündemde olduğu bir dönemdeyiz.
Obama dünya açısından daha iyi bir tercihtir. Dünya için iyi olanı Türkiye'nin onyıllardır var olan gündem maddeleri nedeniyle istememesi akılcı değildir.
Yayın tarihi: 5 Haziran 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/05//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.