Perşembe İsrail devletinin kuruluşunun, Filistinlilerin büyük çoğunluğunun
devletsiz sürgünlüğünün başlamasının 60'ıncı yıldönümüydü. Yaklaşık yüz yıldır iki milletin tarihleri birbirine bağlı ve asimetrik olarak şekilleniyor. İsrailliler açısından
yeniden doğuş (Tkuma) diye kutlanan gün, nüfuslarının yarısı yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan,buna zorlanan Filistinliler açısından
felaket (Nakba) diye anılıyor.
Bugün varılan noktada aynı toprak üzerinde hak talep eden, bu toprak uğruna savaşmış, şimdi de
eşitsiz koşullarda bu savaşı sürdüren iki milletin barış içinde yaşamayı becerip beceremeyecekleri ise belli değil.
İsrail'in kurucu ideolojisi Siyonizm Avusturyalı laik gazeteci Teodor Herzl'in siyasi kurgusuydu. 19. Yüzyıl Avrupa'sının modern ve milliyetçi anlamda antisemit ortamında normalleşmek isteyen yani
milletleşerek devlet sahibi olmayı kafalarına koyan Yahudilerin milliyetçiliğiydi. Bir çoğunluk hareketi de değildi. İlk Siyonist Kongresinin yapılmasından itibaren Filistinli Araplar meselenin kendileri açısından ne anlama geldiğini sezdiler. İlk siyonistlerin göç dalgalarıyla kutsal topraklara gelmesiyle birlikte Filistin milliyetçiliği de
kendi karşıtıyla çatışma içinde şekillendi ve benliğini buldu.
Karşılaşma gerçekleştiği andan itibaren iki taraf da bunun
sıfır toplamlı bir oyun olduğunun bilincindeydi aslında. Kudüs şehremini ve Filistin'in köklü bir ailesinden gelen Yusuf Ziya el-Halidi Paris Başhahamına yazdığı bir mektupta şöyle der: "Yahudilerin Filistin'deki haklarını kim yadsıyabilir ki? Allah için
tarihsel olarak burası sizin ülkeniz ... Ama Allah aşkına Filistin'i rahat bırakın."
Bugüne gelince... Siyonizmin devlet kurma sevdasının bir direnişle karşılaşacağını bunun zaman içinde miliyetçi bir niteliğe kavuştuğunu bunu açıkça telafuz etmek istemeseler de akımın önderleri bilir. İsrail'in kurulmasında en önemli paya sahip olan ilk başbakanı David benGuryon bir özel sohbetinde Nahum Goldman'a şunu söyler: "
Araplar neden barış yapsınlar ki? Ülkelerini aldık. Doğrudur Tanrı bize burayı vaadetti ama bundan onlara ne? Bizim Tanrımız onlarınki değil. Biz İsrail'den geldik, bu da doğru ancak ikibin sene önceydi, bundan da onlara ne ki?"
İsrail'in kuruluşu sonucu vatanlarını terk etmek zorunda kalanlar Filistinlilerden ibaret de değildi. Arap ülkelerinde yaşayan, kökleri çok eskilere giden Yahudi cemaatleri de ülkelerini terk etmek zorunda bırakıldılar.
Aradan geçen yıllarda onca savaşa rağmen İsrail varlığını korumayı becerdi. Komşularından ikisiyle barış yaptı. Diğer Arap ükelerinin bazılarıyla doğrudan ya da dolaylı ilişkileri var. İran korkusu veya düşmanlığı İsrail ile Körfez Arap ülkeleri arasında
zımni bir ittifak kurulmasına bile yol açtı. Filistinlilerle imzalanan Oslo anlaşması, İsrail'in tecrit edilmişliğini kırdı.
Çin, Hindistan, Rusya gibi ülkelerle ilişkileri sıkılaştı, yüksek teknolojideki başarısı nedeniyle kişi başına geliri yükseldi. Stratejik önemi Batı dışı ülkelerin indinde arttı. Ancak İsrail halen huzuru bulabilmiş bir devlet değil. 1967'de başlayan işgal bitmedikçe, Filistinlilerin
kendi devletlerine kavuşmasına kadar da bulamayacak. Bu bağlamda işgal altındaki topraklarda hâlâ ve hukuka aykırı olarak süren yerleşim bölgeleri inşaatlarının bitmesi gerekecek.
Filistinliler ise ciddi bir bölünmüşlük içinde şiddetin ötesinde siyaset aracı üretemiyorlar. Gazze'nin ve Batı Şeria'nın yaşam koşullarında bunun kolayca değişmesi de mümkün olmayacaktır. Bu da öngörülebilir bir gelecekte şiddetin süreceği, yapışık ikizlerin ayrılamayacağı anlamına gelir.
Yayın tarihi: 18 Mayıs 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/18//haber,6548B1B90CA847A0A495D194BB8A6C05.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.