Son zirve Avrupa Birliği açısından önemli sayılabilecek bir dönüm noktasıydı. Anayasa taslağının iki kurucu ülke Fransa ve Hollanda'da reddedilmesinin ardından içine girdiği kriz dönemi yeni anlaşmayla bitti.
Krizin bitip bitmediği zaman içinde görülecektir.
Temellerinin atılmasından elli yıl sonra bile AB hala yeni arayışlar içinde. Bu arayışlar her yeni şartın yarattığı meseleler karşısında projenin ileriye götürülebilmesini sağlıyor. Türkiye'de sanılanın aksine Birlik egemenliğin
tümden terki anlamına gelmiyor. Ulusal çıkarlar hala hayli önemli sayıldığı için de ortak çıkarların her gerektirdiği yapılamıyor. Ekonomik gücünün ağırlığı ölçüsünde
siyasal bir varlık gösteremiyor .
Türkiye'nin Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik söylemlerinde bu boyut önemli bir yere sahipti. Yani
Türkiye'nin üyeliği AB'nin küresel siyasette etkili hale gelmesini de sağlayacak adımlardan biriydi. İster medeniyetler ittifakı anlayışıyla, ister enerji güvenliği veya Avrupa'nın yakın çevresiyle ilişkiler açısından olsun birleşme Avrupa'ya yarayacaktı.
Türkiye'nin iki seçeneği Ancak AKP şu ya da bu nedenle kendi söylemlerinin içini doldurma konusunda çok yetersiz kaldı. Son iki yılda
dişe dokunur hiç bir reform yapmaması bir yana, bir Avrupa vizyonu oluşturmadı. Emekli büyükelçi Özdem Sanberk'in dünkü Today's Zaman gazetesinde dikkat çektiği gibi, "17 Aralık 2004'te AB Turkiye ile müzakerelere başlama kararı aldı. Ocak ayında Türkiye 2005'i Afrika yılı ilan etti".
Bundan sonrasında Türkiye iki tavır takınabilir. Biri
müzakerelere en azından fiilen ara vermektir . Bu adımın görülen riskleri getirisinden yüksek görünüyor. İkincisi ise Türkiye gerçekten AB işini ciddiye alarak bir atılım yapar ve Birlik içindeki destekçilerinin de elini güçlendirerek ilişkiyi rayına sokar. Bunun yapılabilmesi içinse başta iktidar partisi olmak üzere Türkiye'deki tüm siyasi aktörlerin bu işi ne ölçüde istedikleri konusunda dürüstçe
tutum belirlemeleri gerekecektir. Bugünkü rehavetle daha doğrusu "mış gibi yapmak" siyasetiyle varılacak bir yer yoktur.
Not: Vitali Bey'le hayatta üç kez birlikte oldum. Üçüncüsü fabrikadaydı. Hayatının neden Vakko olduğunu, onun neden bir hayat kalitesi öncüsü olduğunu orada iyice anladım. Kendisini hayranlık ve saygıyla anarken başka yerlerde de çıkan bu alıntıyı kullanmak istedim.
"Ben resim yapamam. Beste yapamam. Şiir yazamam. Ama, insanlara renklerle, desenlerle ortaya koyacağım ve onları mutlu kılacağına inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysi seçip, onu gerçekleştirebilirim... Bana çevremdeki gençler, oğlum dahil, sık sık, 'devir değişiyor' derler. Haklıdırlar. Ne var ki, devir ilk defa değişmiyor. Ben hayatım boyunca, bu devir denen şeyin birçok defa değiştiğini gördüm. Ama ağaçlar, çiçekler, kuşlar, kelebekler değişmiyor. Güzelliğin biçimi değişiyor olabilir, ama özü değişmiyor. "
Yayın tarihi: 16 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/16//haber,B7FE22E59014429783562BA379329F2C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.