ABD'nin bugünkü yönetimine ilham veren dünya tasarımının uygulamada nasıl
feci bir başarısızlıkla sonuçlandığı ortada. Bush sonrası dönemle ilgili tartışmalarda artık Amerikan stratejisinin temel direği sayılan "terörle savaş" kavramından vazgeçilmesi gereği gündeme getiriliyor.
ABD yalnızca Irak'ta arzuladığı siyasi hedeflere ulaşamamakla kalmadı. Irak'taki Amerikan sicili hem bu ülkenin gücü hakkında dünyada
aşağılayıcı bir görüntü oluşturdu hem de ABD'nin hegemonyası için gerekli meşruiyet zeminini neredeyse tümüyle yok etti. Bunun ötesinde ABD'nin Irak savaşı, tam da yeniden şekillendirmek istediği bölgede, Ortadoğu'da, İran'ın gücünün artmasına yol açtı.
Çıkarlar tanımlanamadı Kısacası ABD dünyayı şekillendirmek üzere tüm varlığıyla geldiği Ortadoğu'da henüz bölgeyi bile şekillendirebilecek bir başarı gösteremedi. Dolayısıyla ABD'ye atfedilen hedefler ve bunlara erişilebilme kapasitesi hakkında biraz daha dikkatli konuşmakta yarar var. En azından yönetimin Amerikan çıkarlarını tanımlayışında ve bunları korumak üzere attığı adımlardaki tutarsızlıkları, hataları, ve
dar görüşlülüğün etkisini de görmek gerekir.
Böyle düşününce Türkiye'ye yönelik Amerikan politikasında
ortak aklın bugüne dek kusursuz çalıştığını varsaymak yanlıştır. ABD'nin yalnızca Türkiye'ye değil dünyaya bakışında da hemen her konunun
Irak'ın bir şekilde gölgesinde kaldığını hatırlamak gerekir. Bu türden bir ihtiyatlılık ABD'nin Körfez bölgesindeki petrol kaynaklarına erişimi kontrol etme amacı olmadığı anlamına gelmez. İran ve Rusya ile bölgenin genelinde bir hegemonya mücadelesi içinde olmadığını da önermez. Ancak bu mücadelede tüm kartların ABD'nin elinde olmadığına dikkat çeker.
Kürt sorununa yeni strateji Bu bağlamda Türkiye ABD açısından önemli hatta kritik bir ülke olma özelliğini sürdürecektir. Nitekim gerek Ermeni tasarısı konusunda gerekse PKK konusunda Amerikan Başkanı bu gerçeğin farkına vararak duruma müdahale etmiştir. Son Beyaz Saray görüşmesinde bu süreci başarılı şekilde yöneten Başbakan Erdoğan
muğlak bir çerçevede de olsa ABD'den destek almıştır. PKK'nın düşman ilan edilmesi hafife alınamaz. Üstelik Başbakan Silahlı Kuvvetler'i de işin içine katarak kendi açısından iç politikada önemli bir manevra yapmıştır. Bir operasyonun, sınırlı kalması halinde ABD'den büyük tepki görmeyeceği açık.
Türk-Amerikan ilişkilerinde sıkıntı yaratan meseleler böylece ortadan kalkmış değil. Amerikan yönetimi kuzey Irak'taki Kürt yönetiminin
kalıcı olmasını istiyor. Türkiye'nin de bu yönetimle ekonomik ilişkilerin de gerektirdiği şekilde
normal bir ilişki kurmasından yana. Bu gerçekleştiğinde PKK'nın bölgedeki varlığının sona erdirilmesi konusunda Kürt Bölgesel Yönetim'inin desteğinin daha rahat sağlanacağını savunuyor.
Bu krizin sınırlı bir operasyonla atlatılması halinde Türkiye'nin gündeminde birbiriyle doğrudan ilişkili iki konuda cesur adımlar atabilmek var. İçeride Kürt sorunuyla ilgili
siyasi-ekonomik-sosyal ögeler içeren kapsayıcı bir strateji. Irak'a yönelik olaraksa komşu Kürtlerle
farklı bir ilişkinin çerçevesini çizmek. Hükümetin tercihinin ne olacağı da bu kriz geride kaldıktan sonra anlaşılır.
Not: PKK tarafından esir alınan veya teslim olan askerlerle ilgili olarak bu ülkenin belli kesimlerinde egemen olan görüşü Adalet Bakanı dile getirdi. Daha önceki 7 askerin rehin alınması olayında da aynı görüş yaygındı. Kısaca, sorulan bu askerlerin neden ölmedikleridir. Ölülerini canlılarından daha çok seven ve onlara daha çok itibar eden kaç ülke vardır bilinmez. Ancak bunun insana ve topluma saygınlık getiren bir saplantı olmadığına kuşku yoktur.
Yayın tarihi: 8 Kasım 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/08//haber,DCECF99833DF464D9B67A0B9C8842185.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.