Kalli'nin yokuş aşağı kayışı daha Türkiye'ye geldiği gün başladı. Sorumlusu da
Adnan Polat'tı..
Gerets fiyaskosundan sonra efsane hoca Kalli'nin Galatasaray'a dönüşünü başarılı ile yöneten Polat, teknik ekibin kurulmasında etkili olamadı. Bu defa yanında bir Alman "ikinci" ile gelmeyen Kalli ekibini Türkiye'den kuracaktı. Hocanın yaşını da dikkate alanlar, güçlü bir yardımcı önerdiler. Kalli ile çalışacak, hoca ülkesine dönerken de Galatasaray'ın başına geçecek bir isim.. Genç
Abdullah Avcı'dan başlayarak, geleceğin Galatasaray'ını taşıyacak isimler de ortaya atıldı..
Hikmet Karaman, Ümit Kayıhan, Yılmaz Vural.. Kalli güçlü bir isim istemedi. Daha önce birlikte çalıştığı
Ahmet Akçan'ı seçti. Akçan, Derwall ekibinin birinci ismi olarak gelmişti Galatasaray'a.. Harika bir teknik direktörlük eğitimi, çok iyi de Almancası vardı. Ama genç takım antrenörüyken Derwall'in ekibine alınan Mustafa Denizli'nin yıldızı hızla parlarken, Akçan "Tercüman Ahmet olarak" tanındı ve öyle kaldı.
Akçan, Kalli'nin ilk döneminde de ayni hüviyetteydi. Tercüman Ahmet.. Galatasaray'da çalışmadığı dönemlerde, küçük takımlarda Teknik Direktörlük denemeleri olmuş, ama sezonu başarıyla tamamladığı görülmemişti.
Akçan tercihi Kalli'nin "Ben tek başıma çalışmak istiyorum" demesiydi. Kalli, kararlarına itiraz edecek, tartışacak, hatta kapıyı çarpıp gidecek, ama o ayrıldığında Galatasaray'ın başına geçecek çapta bir ikinciyle takım olacağına, sessiz sedasız hık deyici Tercüman Ahmet'le tek adamlığı seçti.
Adnan Polat bu isteğe direnemedi. Teslim oldu. Ağırlığını koyamadı.
Fenerbahçe ve Beşiktaş'a göre harika bir kadroyu, hatta ayni günde iki ayrı takım yapıp ikisiyle de oynayacak güçte bir ekibi devralan Kalli, Türkiye liglerinin son yıllardaki en düşük kalitelisinde oynamanın da verdiği avantajla lige fırtına gibi girdi, ama
kısa zamanda "Bu yaşlı adamın Galatasaray'ın başında ne işi var" diye bas bas bağıran peşin hükümlülere hak verdirecek hatalar yapmaya başladı. O müthiş kadrodan takımı taşıyacak bir iskelet kurmayı başaramadı. Oyuncularla dama taşı gibi (Satranç değil) oynayarak, en iyilerin takıma yerleşmelerini önledi. En iyi futbolcular bile kendilerine güvenlerini yitirdiler. Takım birbirine alışan futbolculardan kurulacakken, hemen her maç başka mevkide oynayan adamlar, etraflarında da her maç başkalarını görmeye başladılar. Bu takım oyununun oluşmasını, takımlaşmayı önledi.
Galatasaray'a "Ben üç yersem beş atarım" sloganıyla gelen Kalli, tutucu ve korkak medya kalemlerinin eleştirilerinin etkisinde kalarak savunma futboluna dönmeye, beraberliklere razı olmaya başladı. Kayseri önünde sahaya çıkardığı ve oynattığı futbolla 1 puana razı olduğunu gösterdi. Maçtan sonra da "İstediğimizi aldık" diyerek, beraberliğe sevindiğini söyledi.
Düşüş böylece başladı. Fenerbahçe ile ara daha ligin başında 9 puana çıkacakken, 7 puanda kaldı. Ondan sonra gelen beraberliklerle de 3 puana indi. Son Gaziantep maçında, son dakikadaki ofsayt gol olmasa, ya da hakem Antep'in iki net penaltısını çalsaydı, bugün lider de Sivas olacaktı.
Kalli'ye ne olduğunu anlamak mümkün değildi. Çünkü Kalli'nin yaptıklarını anlamak mümkün değildi.
Kendisi kampta kaldığı zaman eşini de yanında getiren disiplinli Alman, hem de Beşiktaş derbisi sabahı ve UEFA Bordeaux maçı haftasında
Lincoln ve Hakan Şükür'ü akla hayale sığmaz bir sebeble kadro dışı bıraktı. Lincoln ülkesinden gelen konukları gece kampta ağırlamış, Hakan Şükür'ün kızı kampta kalmıştı.
O gece kampta Galatasaraylı yöneticiler ve Ahmet Akçan vardı. Kurallara aykırılık varsa, futbolcular uyarılır, olay daha başlamadan bitirilirdi. Ama kamptaki yöneticilerden çıt çıkmadı. Gece orada yokmuş gibi davranan Akçan sabah erkenden Kalli'yi aradı. Neler konuştular bilinmez. Hakan ve Lincoln kadro dışı kaldıklarını yöneticilerden önce medyadan öğrendiler.
Florya'da ısınmaya başladığı söylenen suyun kaynama noktası bu olay oldu. Kulüpte hava bir daha eskisine dönmedi.
Futbolcular Kalli'ye inançlarını yitirdiler. Onu dolduruşa getirdiğini düşündükleri Ahmet Akçan'dan da nefret eder oldular. Bu ortamda kadro zenginliği ters tepti. Futbolcular guruplara bölünmeye, birbirlerinin kuyusunu kazmaya başladılar. Özhan Canaydın'ın hastalanmasıyla başkanlık heveslerine düşen Adnan Polat da ortalarda görünmez olunca Florya düşman kardeşlerin fitne, fesat kampına dönüştü.
Kırık ayakla bile sahaya çıkmaktaki ısrarı bilinen Hakan Şükür "Uf oldum" bahanesi ile antrenmanlara katılmaz oldu. Lincoln 11'e konduğu zaman dahi oynamadı, takımı 10 kişi bıraktı.
Kimin ne yaptığı belli değildi. Bunların başında da Kalli vardı. Son haftalarda iyice komikleşen Kalli..
Kalli, yaratıcı düşünceleri ve araştırmalarıyla dünya futbolunda haklı bir ün yapan hocaydı. Bu havasını Galatasaray'da sürdürmesi, aktif futbol yaşamına adına yakışır bir veda düzenlemesi doğaldı.
Ne var ki, yaratıcı olmakla, komik olmak arasında fark vardı.
"Yardımcıma sordum. Hasan Şaş sağ bek oynar mı, diye.. Oynar dedi. Oynattım" lafı komikti.
Türkiye'nin değil, dünyanın aktif futbola devam eden en klas, en etkili, en yaratıcı kanat adamlarından biri sol ayaklı Hasan Şaş'ı sağ bek oynatmak için insanın büyük bir sağ bek sıkıntısı içinde olması gerekirdi. Oysa Hasan Şaş'ın sağ bek oynadığı maçta, Türk Milli Takımı'nın sağ beki Sabri ve son yılların en umut veren, hücuma en iyi katılan, geleceği en parlak genç beki Uğur kulübede oturuyorlardı. Milli Takım dahil bu ülkenin her takımının bayıla bayıla oynatacağı iki sağ bek kenardayken
Kalli, Akçan'a "Hasan sağ bek oynar mı" diyor, Akçan "Saçmalama hoca.. Kafayı mı üşüttün" demiyor, "Tabii hocam oynar" yanıtı veriyordu.. Dahası.. Hasan Şaş'ın sağ bek oynadığı 11'de iki sol bek arka arkaya oynuyordu. Volkan ve Hakan Balta.. Sol ayaklı forvet Şaş sağbek oynuyordu da, sol ayaklı bek Balta niye oynamıyordu peki..
Kalli'nin yaptığında mantık yoktu, akıl yoktu, yaratıcılık yoktu. Ne vardı peki?.. Kalli'ye rağmen büyük bir çıkış yakalayan Şaş'ın sağ bekteki muhtemel hataları ile takımın gol yemesine, mağlup olmasına yol açması ve tükenmesi..
Kalli'nin görevi, misyonu bu muydu?.. Starları tüketmek!.. Yok etmek!.
Hakan Şükür, Lincoln, Arda'dan sonra, Hasan'ı da bitirmek..
Kalli, Galatasaray'ın yüksek ücretli hocası değil de rakiplerin görevlendirdiği casus olsa, nasıl davranırdı ki?.
Bir örnek daha..
Türkiye'nin uluslararası düzeyde sol ayaklı iki kanat adamı Arda ve Hasan 11'de, üç gün önce Denizli maçını kurtaran Carrusca kulübede iken iki sol bek Volkan ve Hakan Balta'yı arkalı önlü oynatarak birinden sol açık yaratma çabasının sebebi nedir. Amaç deplasmanda savunmaya ağırlıksa o zaman Hasan Şaş nasıl sağ bek oynar.
Bir başka örnek..
Genç Barış takıma kısa zamanda uyum sağlayarak mükemmel bir ön libero olduğunu göstermişti. Kesici olarak çok iyi, hücum adamı olarak daha da mükemmeldi. Galatasaray en az 10 yıl yararlanacağı bir orta saha adamı bulmuştu. Barış'a uzak duran ve bile bile Alman Milli Takımı'na gitmesine yol açan Fatih Terim'e eleştiriler başlarken, Kalli, üstelik kendi bulup getirdiği gençle oynamaya başladı. Bir maç sağ beke, bir maç sağ açığa koyuyor, tam bir dama taşı gibi kullanıyor, sahanın en iyisi olduğu maçın ardından 11'e almayarak yıkıyordu. Galatasaray, Antep'te sezonun en kötü maçını oynarken bu Barış kenarda, nerden çıktığı, niye çıktığı belli olmayan Bouzid sahadaydı.
Türkiye'nin en iyi kanat adamlarına sahipken kanat adamı, bekleri elindeyken bek arayan, yaratmaya çalışan Kalli, ön liberonun en iyi adamını bulduğunun da farkında değildi.
Elindeki kadronun değerini zerre bilmediğini her maç sahaya çıkardığı garip takımlarla kanıtlayan Kalli, maçı izlerken de artık eski Kalli'nin, o futbol dehası efsanenin onda biri olmadığını gösterdi, haftalar boyu..
Oyunu okuyamıyor, işlerin iyi gitmediği maçlarda "İyi gitmediğinin" farkında olmuyor, gereken müdahaleleri zamanında yapmıyor, Galatasaray çok kıymetli dakikaları, ardından da puanları kaybediyordu. Müdahale ihtiyacı bas bas bağırırken, Kalli oyuncu değiştirmek, ya da içerde taktik oynamalar yapmak için gol yemeyi, skorun değişmesini bekliyor, ancak 70-75'inci dakikalarda bir şeyler yapma gereği duyuyordu. O zaman da iş işten geçmiş oluyordu.
Özet..
Kalli, Florya'ya hâkim değildi. Galatasaray kampını Akçan'la beraber cadı kazanına döndürmüştü. Kalli, elindeki zengin kadroyu kullanamıyor, daha doğrusu olabilecek en yanlış şekilde kullanıyordu.
Kalli, oyunu okuyamıyordu.
Kalli, artık Galatasaray'a yarar değil, zarar veriyordu.
Not.. Ahmet Akçan'ın medyada çıkan eleştirileri, Kalli'ye aynen naklettiğini sanmıyorum. Kendi kafasına göre seçimler yaptığını düşünüyorum. Kalli'nin bu görüşlerden de, büyük olasılıkla haberi olmayacaktır.
Bugünkü Tüm Yazıları
Kalli'nin, Kalli efsanesini yok ediş öyküsü..
Yayın tarihi: 8 Kasım 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/08//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.