kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Kasım 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Kötü şöhretli 301

Avrupa Komisyonu geçen gün yıllık 'İlerleme Raporu'nu açıkladı. Bu rapor aday ülkelerin, Avrupa Birliği'ne tam üye olma sürecindeki konumlarını ortaya koyuyor.
'İlerleme Raporu', Türkiye'nin işkenceden azınlık haklarına, sendikalardan yolsuzluğa, daha yapacak çok işi olduğunu ortaya koyuyor.
Ve bir kez daha Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesine vurgu yapıyor!
Komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, özetle, bu madde değiştirilmediği takdirde müzakere sürecinin tamamlanamayacağını yani Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağını apaçık bir biçimde söyledi.
Gelin şu maddeyi hatırlayalım:
"1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclis'ini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümet'ini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz."
Peki bu maddeye niye itiraz ediliyor? Bir kere tanımı ve sınırları belirsiz bir "Türklük" kavramı ortaya atıyor.
İlk bakışta "masum" gibi duran bu tabir, kimi yargıçların elinde "sopa atma gerekçesine" dönüşebiliyor.
Mesela Elif Şafak'ın bir romanında ('Baba ve Piç') Ermeni karakterler var. Hikayeye göre, ABD'de yaşayan bu karakterler, Türkleri kötülüyor. "Bunlar kasaptır" filan diyorlar.
Vay nasıl böyle bir roman yazarsın! Şafak 301'inci maddeden mahkemeye çıkarıldı. (Sonra beraat etti.)
Hadi "hayal ürünü" olan bir metni kaleme alan kişinin cezalandırılmaya kalkışılmasındaki tuhaflığı bir yana bırakalım.
Söyleyin Allah aşkına: ABD'deki Ermeni diasporası tam da bu kelimelerle konuşmuyor mu? Onlar, 1915'in bir "soykırım" olduğunu düşündükleri için daha da ağır laflar ediyorlar.
Maddenin üçüncü şıkkı da bir garip: Eğer "Türklüğü yurt dışında aşağılarsan"... Cezan üçte bir oranında artıyor. Niye ki? Ha burada, ha orada... Ne fark var?
Aslında maddedeki dördüncü şık doğru dürüst işletilse sorunun önemli bir bölümü aşılacak.
Ancak hem yargıda, hem de kamuoyu önünde söz alan kimi yorumcular, en sıradan "eleştiriyi", hatta bir gerçekliği ifade etmeyi dahi "aşağılama" olarak sunuyor.
Hatırlarsanız... 301 eleştirildiğinde hükümet cenahı "Uygulamayı görelim" demişti.
Aradan geçen sürede... Hem 301'in sakat bir madde olduğu, hem de çağdaş hukuka aykırı biçimde yorumlandığını ortaya koydu.
O halde: Avrupa Birliği'nin talebi ayrı konu... Bizim bu maddeyi "kendimiz için" değiştirmemiz gerekiyor.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Bu konudaki beş altı değişiklik önerisini ilk fırsatta Bakanlar Kurulu'na getireceklerini" söyledi.
İyi olur... Çünkü bu haliyle 301'in "iki işlevi" olduğu ortaya çıktı: 1) Romancısından gazetecisine, demokrat çizgideki kişileri susturmak... 2) Yaygara koparmak için fırsat kollayan faşist zihniyeti cesaretlendirmek.
İlerleme Raporu'nda bu madde için "kötü şöhretli" denmiş.
"Katil" de denebilirdi!