Belli bir dönemde belli ideolojilerin simge ismi olmuş insanlar farklı siyasal görüşlerin örgütlerine gidiyor. Ortada bir gerçek var ki, Türkiye'de siyasal yapı, gerek parti birleşmeleri gerekse parti değiştirmeler anlamında önemli bir karmaşa yaşıyor.
Bu karmaşanın bir bölümünü siyasi manevralar meydana getiriyor. Bazen partiler kendilerini kurtarmak için bu tür girişimlerde bulunuyor bazen de kişiler. Onları ayıklayıp meselenin aslına bakarsak üstünde durulması gereken en ciddi şey, bu kaymadeğiştirmenin objektif nedenleri. İki şey söylenebilir.
Sağ soldur, sol da sağ mıdır? Bunların ilki Türkiye'de öteden beri gündemde olan sağ ideolojinin aslında sol, sol ideolojinin de aslında sağ olduğu iddiası. Dikkatli baktığımızda sadece modernleşme bağlamında kısmi anlamı olan bu tanımı İdris Küçükömer siyasal literatürümüze katmıştı.
Oysa doğru değil; çünkü,
Düzenin Yabancılaşması isimli kitapta sağ diye nitelendirilen İttihat ve Terakki-CHP çizgisi o kadar da sağ değil. Tam tersine, yönetimin geleneksel kalıplar içinde ve önceden belirlenmiş bir sistematiğe göre sürdürülmesini isteyen anlayışı kırması bakımından bu harekete tıpkı Fransız Devrimi gibi açık açık sol demek işin doğrusudur.
Sağın solculuğu da yanlıştır; çünkü, sağ bizde, temel ideolojik formasyon olarak solla asla ilişkili olmamış, tersine onun karşısına dikilmiş, sadece benim öteden beri
aktif modernleşme dediğim hareketi başlatmıştır. Buna bir de sağın siyasal hareketlilik ve merkezin seçkinci yaklaşımına karşı geliştirdiği muhalefeti ekleyebiliriz. Bunlar çok önemlidir ama siyasal kültürle ilgili, siyasal ideolojiye açılmayan unsurlardır.
Sağdan sola soldan sağa geçenlerin sığındığı bu mantığın fazla bir geçerliliği yok. Ama, halka dayanmak şeklindeki bir iddia veya hareket noktası elbette doğru bir noktadır. Türkiye'deki sol bunu içermiyorsa bu genel bize özgü bir sakatlığa tekabül eder. Bunu aşmanın yolu da solun sağlaşması değildir; solun, temel kavramalara vurgu yaparak soldan eleştirilmesidir.
Korporatist parti tehlikesi İkincisi CHP de AKP de farklı görüşlerden kişi kaydırarak şimdi 'herkesi kucaklayan parti' olmaya çalışıyor. Hatta CHP, Genç Parti'yle de yakınlık kurmaya çalışıyor. Bu yoldan giderek o sonuç sağlanamaz. Aksine, o durumda CHP hem var olduğu kadarıyla ideolojisini reddeden parti olur hem de kitle partisi olmak adına korporatist, yani sınıfsal farklılığı, ideolojileri reddeden bir parti olur.
Bilenler bilir ki, demokratik sistemlerin en büyük tehlikesi bu tür partilerdir. Demokratik sistem kaymaları bu tür partilerle sağlanmıştır. Hele ideoloji arayışının 2002 seçimlerinde AKP gibi bir parti doğuracak kadar ihtiyaç haline geldiği toplumlarda bu durum daha da vahim bir tehlikedir. Çünkü, yakın dönemde yapılan analizler, hem ideolojiler öldü demenin hem de bu türden partiler oluşturmanın toplumdaki radikal unsurları keskinleştirdiğini gösterdi. O partilerin hızla işlevsizleştiğini de ortaya koydu. 20 yıl önce yere göğe sığmayan bir ANAP'ın bugün tarih olması kimseye bir şey söylemiyor mu?
Böyle bakınca 2002 seçimlerinin hala ne anlama geldiğinin hiç mi hiç anlaşılmadığı anlaşılıyor.
Yayın tarihi: 24 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/24//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.