İnsanın içine kasvet oturtan, demokrasi adına gerçekten
can sıkıcı ve neredeyse istiskal edici bir oyunun ardından Cumhurbaşkanı adayı belirlendi. Kaç milletvekilinin mevcut olması gerektiği konusundaki iddia bir krize ya da engele dönüşmezse Cumhur Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyeti'nin onbirinci reis-i Cumhur'u olacak.
Bu seçimi ve olguyu farklı düzeylerde tahlil etmek mümkün. Kişisel açıdan ve AKP içi dengelere dikkat ederek bakıldığında ortaya
karışık bir mutluluk/mutsuzluk tablosu çıkıyor. Kendisini en üst göreve de layık gören sert ideolojik tutuma sahip Bülent Arınç açısından mutluluk mutsuzluğa galebe çalıyordur. Arınç Başbakan'ın elini zorlayarak hem ağırlığını dosta düşmana gösterdi hem de ideolojik çizgisinin bir şekilde bu seçime yansımasını sağladı. Mutsuzluğu, olduğu kadarıyla, kendisini de bu mevkiye layık görmesinden kaynaklanır.
Başbakan kendisi için istediği görevden feragat etmek zorunda kaldığından mutsuzdur. Arınç karşısında zayıf görünmüş olmaktan da hoşnut kalmadığı söylenebilir. Buna karşılık
parti içinde ve genel kamuoyunda prestiji ve gücü arttı. Genel seçimlere giderken AKP'yi yeniden iktidara taşıması ihtimali şimdi daha güçlü. Buna karşılık Abdullah Gül ile arasında çıkabilecek anlaşmazlıklarda her zaman kendi istediğinin olmayacağını bilmekten de herhalde memnun değildir.
Asıl istediği mevki neydi? Adaylığı açıklanmadan önce Başbakan'ı dinlerken Gül'ün yüz ifadesinin mutluluktan ışıldadığını söylemek mümkün değildi. Muhtemelen kendisi için Türkiye'deki asıl iktidar mevkii olan Başbakanlığı istiyordu. Buna karşılık sembolik anlamda ülkenin en önemli makamına yerleşti. 1982 Anayasası'na göre hiç de güçsüz olmayan bu mevkiden de siyaset yapacak, özellikle de Türkiye'nin dış politikasına ağırlığını koyabilecektir.
7 yıl boyunca Türkiye'nin
dil bilmeyen, dış dünyayla ilgilenmeyen ya da dış dünyayı vehimlerinin prizmasından gören bir
cumhurbaşkanı oldu. Gül'ün gücü, dünyayı tanımasından, hemen her ülkede dostları bulunmasından kaynaklanır. Gül,
Türkiye'nin gücünü doğru değerlendiren ve ülkeyi o güvenle temsil eden bir cumhurbaşkanı olacaktır.
Gül'ün asıl sınavı bu konumunu içeride nasıl kullanacağındadır. Cumhurun başkanı olmayı devletin başı olmak kadar önemsemesi sivilleşme ve demokratikleşme açısından şart sayılır. Tüm cumhuru kucaklayacak, farklılıklara saygı gösterecek, eski dava arkadaşlarının
demokrasi dışı reflekslerine tavır alacak bir cumhurbaşkanı Türkiye'ye çok şey katar. AB projesi ile ilgili alacağı tavır da bu nedenle önem taşır.
Baykal'ın kısır siyaseti CHP Başkanı Deniz Baykal kendini belli ki başarılı sayacak. Erdoğan'ın adaylığını engellemek, Baykal'ın dar ve haris siyaset anlayışı için büyük mutluluk nedeni. Böylesi kısır bir siyaset anlayışından, toplumun gündeminden kopuk muhalefet etme alışkanlığındansa hayır gelmez. Topluma
gelecekle ilgili hiç proje sunmayan, korkuları körükleyerek ülkeyi geren ve kavruklaştıran bir siyaset anlayışı ve söylemi ebedi muhalefet mahkumudur. Sol siyasetin mezar kazıcısıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'deki büyük ve derin iktidar kaymasında yeni bir eşiği de temsil eder. 1980'lerin ekonomi politikalarıyla
sivrilen taşra burjuvazisinin 2002 yılında kendi partisi aracılığıyla iktidara gelmesi aşılan ilk eşikti. Cumhurbaşkanlığı ile birlikte ülkedeki tüm sivil güç odakları AKP'nin eline geçmiş olacak. Erken yapılması muhtemel genel seçimlerden AKP çoğunlukla çıkarsa üçüncü eşik de geçilmiş olur.
AKP'nin o seçime hangi kadrolarla gireceği ve ülkeyi hangi referanslarla yöneteceği ise
bundan sonraki aşamanın mücadelesinin çerçevesini belirleyecektir.
Yayın tarihi: 26 Nisan 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/26//haber,7C7C09D5BD5840F5B905E0B2A76FC1E8.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.