Son iki haftanın gelişmelerinde belki de en çarpıcı öğe, Türkiye'de yaşayan hemen her grubun bir aldatmaca içinde yaşamayı hep tercih etmesiydi.
Darbeyle demokrasiyi bağdaştıranlar, demokrasiyi yalnızca çoğunluğun istekleri diye görenler, halkçılık yapıp bir yabancının cüret edemeyeceği aşağılayıcı tanımlamaları kendi milletinin bireyleri hakkında yapanlar hep boy gösterdi. Yabancı basının haberlerindeki detaylar bu nedenle belki de
Türkiye'ye kendi basınında yazılanlardan daha iyi ayna tutuyordu.
Bu metinlerden ve internette dolaşanlardan yola çıkarak baktığınızda ortaya çıkıyor ki Türkiye'de
adı konmamış bir kast sistemi var. Demokrasi çerçevesi içinde kast sisteminin yıkılacak olması çok şiddetli bir tepki doğuruyor. Demokrasi kültürünün ve demokraside hukukun üstünlüğü ve bireyin öne çıkması gibi temel unsurların bugüne dek önemsenmemesi de kavganın şiddetini artırıyor. Zira yenik düşeceğine inanan taraf, karşı tarafın tıpkı kendisi gibi,
diğerinin haklarına ilke temelinde sahip çıkmayacağını biliyor. Semboller üzerinden yapılan siyaset kavgasının sertliğinin bir nedeni de bu.
Küçük hesap peşinde Toplumda kutuplaşma had safhada. Gruplar arasında iletişimin koptuğu ve toplumun kendiyle kavgalı olduğu bir dönemden geçiliyor. Toplumsal mutabakatı sağlayacak siyasi adımlara gerek var. Rejimin temel ilkeleri konusunda
itiş kakışın ötesine geçmek gerekiyor . Yaşanan krizin kolay geçmeyeceği belli. Bu durumda insan sorumluluk sahibi olması gerekenlerden durumun ciddiyetine uygun tavırlar bekliyor. Her ne kadar bunun beyhude bir bekleyiş olduğunu bilse de. Nitekim bir
büyük hışımla geçirilen anayasa değişiklikleri paketi de Türkiye'deki siyasetçilerden izan, akıl, bilgelik ve ilkeli davranış beklemenin ne denli yanlış olduğunu bir kez daha gösterdi.
Son çıkarılan anayasa paketinin zaten seçimden önce işleme konamayacağı gerçeğini bir yana bırakın. Bu denli köklü bir değişimin böylesi sallapati bir şekilde yapılması
gösteriden ve yeni bir aldatmaca örneğinden başka nedir ki? Hele çok demokrat siyasi aktörlerin hiç birinin
barajın inmesine yanaşmadıklarını, Kürt milliyetçisi partinin üyelerinin Meclis'e girmesini önlemek için yek vücut olduklarını düşünürseniz. Kendine ait sivil siyaset alanını küçük hesaplarla açamayan demokratik katılımı artırmaktan kaçanların sonra darbe olduğunda şaşırmaları ne kadar inandırıcı olur ki?
Seçkin eksikliği ürkütücü Bunların da ötesinde Türkiye'nin asıl temel problemleri gündemde bile yoktur. Kültürel farklılıklar veya sembol siyaseti düzeyinde yaşanan kavgalarda ekonomik ve toplumsal arkaplan hemen hiç dile gelmiyor. Halbu ki yaşanan sarsıntının bu denli derin olmasının en önemli sebebi Türkiye'nin tarihin hiçbir döneminde
olmadığı ölçüde köklü bir dönüşüm geçirmesi.
Referans gazetesinde Güven Sak'ın saptamasıyla "Türkiye Cumhuriyeti'nin asıl beka sorunu, içinde bulunduğumuz
hızlı modernleşme sürecinin, yaklaşık beş yıldır, dirayetli ve basiretli bir biçimde yönetilmiyor olmasıdır. ..
Türkiye'nin beka sorunu bir türlü azalmayan yüksek işsizliktir. Üniformalı toplum mühendislerinin, mutlaka son derece iyi niyetli ama baştan sona yanlış
"balans ayarı" operasyonları nedeniyle son bir haftadır cumhuriyetimizin var oluşu daha derin bir tehlike altında görülmektedir... Benzer bir dönüşüm sürecini 1970'lerde bu toplum yine yanlış yönetmiş ve bunun bedelini son derece ağır bir biçimde ödemiştir.
Cumhuriyetimiz için en yakın ve gerçek tehlike buradadır." Bu tarihi anı kavrayacak seçkinlere sahip olmamak tam da bu nedenle ürkütücü.
Yayın tarihi: 13 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/13//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.